BEBEKLERİ DÜNYAYA LEYLEKLERİN GETİRDİĞİNE DAİR İNANCIN TÜRK MİTOLOJİSİNDEKİ KÖKLERİ ÜZERİNE
On The TurkishMythological Roots of Believe Which The Stork is Brings
ÖZ
Babies into TheWorld
Bumakalede, Türklerin yanı sıra, antik Roma’danPrusya’ya, Almanya’dan Polonyave İsviçre’ye, hatta Hint, Ermeni,Mansi ve Slav inanç sistemlerine kadar önemli bir yere sahip olan leylek, bebeklerin doğumuyla ilgili inanışlar esasındaele alınmıştır. Yapılan tespit ve değerlendirmeler, leyleğininanç dünyamızda ihmal edilemeyecek bir yere sahip olduğunu;bebeklerin leylekler tarafından getirildiğine dair “beyaz yalan”ın teme-linde, Türklerin genelliklekuş suretinde tasavvurettiği hami dişi ruh Umay ile kuş biçiminde algıladığı insan ruhuyla ilgili tasavvurlarınınyattığını ortaya koymuştur.Kuzey ve Güney Sibirya başta olmak üzere,Türk topluluklarının yaşadığı coğrafyalarda yaygın olarak kuş biçiminde tasavvur edilen dişi hami ruh “Umay” ile bebek ruhları arasındaki ilişki, Anadolucoğrafyasında leylek ilebebekarasındaki ilişkiye dönüşmüştür. Leylekle ilgili olarak kullanılan bazı espiriler, deyimler, uhrevi türküler,çocuk oyun tekerlemeleri, masallar, doğum ritüelleri, nazar uygulamaları vb.mitolojik kökenin günümüze yansımaları olarak göze çarpmaktadır.Tanrıtarafından Umay’a, yaratılışın başında verildiğine inanılan vazife, sembolleri ile devam ettirilmekte-dir. Bu sayede kut sağlanmakta vehayatanlam kazanmaktadır. Çocukların koruyucu ruhu Umay, mitolojikkurallara uyulmadığı takdirdeise yine kuş şeklinde tasavvur edilenKara Umay/Imay şeklinde insanoğlunun karşısına çıkmaktadır. Kara Umay, ceza olarak da ruhu geri götürebilmektedir. Yumurta, yuva, yavru, balagibi kuş-ruh ortak kökenadlandırmaları bu mitolojik arka planın aysbergi gibi durmaktadır.Bütün bu simge-ler ve imgeler Türk mitolojik düşüncesinin karakteristik yapısının ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler
Umay, Ayısıt,kuş, ruh, doğum, çocuk, nazar
ABSTRACT
In this paper, as well as the Turks, ancient Rome, Prussia, Germany, Poland and Switzerland, andeven Indian, Armenian,and Slavic Mansi nations have an important role in the belief systems of the stork,on the basis of beliefs about the birth of the babies were examined. The detections and evaluations show that stork belief that has a place in our world can not be neglected; “white lies” about the babies’ being brought bystorks to the world is related tothe female soul Umay’s being accepted within a bird formthatgave way to the perception of human soul’s resembling to the bird. This relationship turned aout tobe the relation betweenthe baby and stork in Anatolia. This mythological root about storks are reflected today with some of the jokes, idi- oms,ethereal folk songs, children's playground rhymes, fairy tales, birthrituals, evil practices and so on. The tasks given to Umay about creation are still continued by some symbols. IfUmayas the protector of childrendo not obey the mythological rulesshe becomes toBlack Umay/Imay. Black Umay ca take soul back as the punishment. Eggs, nests, brood, “bala” naming common origin looks as background of this mythical bird-soul of icebergs.All of these icons and images are integral to the characteristics ofTurkish mythological thinking.
Key Words
Umai, Ayısıt, bird, spirit, birth, child, evil eye
Göçmen kuşlardan olan leylek, ya- şam tarzı ve görüntüsü ile daima insa-noğlunun dikkatini çekmiştir. Diğer bir-çok kuş türüne göre uzun sayılabilecek ortalama yetmiş yıllık ömürleri vardır. Çok yaşlı kimselere “leylek eti yemiş” (Akalın 1993: 50) denmesi leylekile in- sanoğlu arasındaki yakın ilgiye işaret etmektedir.Leyleklerin her yıl aynı yu-vaya dönmeleri, -Türklerin önem verdiği veçhile- tek eşli yaşamaları, yavrularını uzun süre yuvada özenle beslemeleri,ailelerinin yaşlı bireyleri ile yakından il-gilenmeleri,onlara yiyecek temin etme- leri, insanla iç içe olarak evin bacasında yaşamaları insanoğlunda saygı uyandır-mıştır. Günümüzde türkülere (Duran 2009), şiirlere(Akbaş2011: 15-16) ve kurgusal metinlere(Anar 2010: 220-229) mitolojik anlamıylakonu olmaya devam etmiştir. Leyleklerin güzün göçe hazır-lanırken sergiledikleri veda törenleri ve müsabakalar da insanoğlu tarafından kutsal törenler olarak algılanmıştır.1
Bu makalede bebekleri dünyaya leyleklerin getirdiği inancı,Türk inanç sisteminde kuş suretinde tasvir edilen dişi hami ruh “Umay” bağlamında ince-lenecektir. Kuş biçimindealgılanan in- san ruhu, doğum ve bebek ile ilgili olarak leyleğin eski Türkler açısından taşıdığı anlam, bumitiktasavvurun Anadolu coğrafyasında ne şekilde güncellendiği tespit edilecektir.
1. Eski Türk Kaynaklarında
Leylek
Üzerindeduracağımız eski yazılıkaynakların başında Çin yıllıkları gel-mektedir. Göktürklerin sosyal, siyasal, kültürel ve dinsel yapısıve tarihi hakkın- daönemli bilgiler içeren Çin kaynakları, Göktürklerin kurttan türeyişini anlatan efsaneye, ayrı ayrı dönemlerde yazılan üç ayrı kaynakta üç kez yer vermiştir.2
Göktürklerin kurttan türeyişiyleilgili bu üç rivayetin ikisi hemen hemen aynı iken, üçüncüsü birazdaha farklıdır ve Göktürklerin mitik tefekkürühakkında çok daha ayrıntılı bilgileriçermektedir.
Bahaeddin Ögel tarafından Çinkaynaklarından nakledilen Göktürkle-rin kurttan türeyişini anlatan üçüncü rivayette, tabiatüstü kudrete ve özelliklere sahip olan, yağmurun yağmasıve rüzgârın esmesi hususunda emirler verebilen İ-ci-Ni-su-tu’nun yaz ve kış tanrılarının kızlarıolarak nitelendirilen iki karısından söz edilmektedir. Bu ka-dınlardan birisi (metindehangi kız oldu-ğundan söz edilmemekle birliktebu kız, beyaz leylek nedeniyle “yaz tanrısı”nın kızı olmalıdır) dört çocuk doğurur vebu çocuklardan birisi, beyaz leyleğe dönü- şür (Ögel, 1993: 27).
Söz konusu rivayettende anlaşı- lacağı üzereleylek, insan soyludur3 ve sıcaklığı, baharıve yeniden doğuşu sim-gelemesindende anlaşılacağı üzere, yağ-murun yağması ve rüzgârın esmesihusu- sunda emirler verebilenİ-ci-Ni-su-tu’nun eşlerinden “yaz tanrısının kızı”ndan dünyaya gelmiştir. İnsan soylu olması, “yağmurunyağması ve rüzgârın esmesihususunda emirler verebilen” İ-ci-Ni-su- tu ile “yaz tanrısı”nın kızından doğmuş olması, leyleğin Türk inanç ve düşünce sisteminde yer alan kimi kutsal kuşlarla ilgili inanışlardan bütünüyle bağımsız olmadığını göstermektedir.
Leyleğe dolaylı bir şekilde yer ve- ren eski yazılı kaynaklardan birisi de Divanü Lügati’t-Türk’tür. Eserde yer alan Saka hükümdarıŞu ile ilgili akta-rımlar arasında leylekten söz edildiğigörülmektedir. Söz konusu aktarımlar- da Zülkarneyn’le mücadeleeden HakanŞu, geri çekilen Zülkarneyn’i takip ede- rek Balasagun’a kadar geri döner.Kendi adıyla “Şu” olarak adlandırılan bir şehir kurar ve orayabir tılsım bağlanmasını emreder. Kaşgarlı,söz konusu aktarım- da, kendi döneminde(11. yy.) bile leylek- lerin buşehrin karşısına kadar geldiğini fakat şehrin ötesine asla geçemedikleri- ni ifade eder. Kaşgarlı’ya göre bu tılsım, ogünden bugüne kadar kalmıştır (Kaş-garlı Mahmut, 1999: 416).
Kaşgarlı Mahmud tarafından aktarılan rivayette,Şu tarafından kurulan “Şu” adlı şehrin bir tılsım tarafından ko- runduğuna vurgu yapılmıştır.Şehri ko- ruyan tılsımın gücü ve etkisinin ne oldu- ğu, çeşitli engelleriaşarak bulundukları yerlerden çok uzaklara kadaruçabilen leylekler üzerindengösterilmeye çalışıl- mıştır.
Leyleği, Türkler arasındaki hayvan- ların her türlü davranışınıiyiye ya da kötüye yorma geleneğiçerçevesinde Hun kağanı Attilâ’nınhayat hikâyesiyle ilgili aktarımlarda da görmek mümkündür.
Hunların hükümdarı Attilâ, Akileya’yı kuşattığında yuvalarınışeh- rin çatılarında kurmuş leyleklerin, her zamankinin aksine yavrularını şehrin dışına götürdüklerini fark eder. Attilâ, bu olayı şehrin düşeceğine bir işaretolarak algılar. “Aç kalmış veya korkmuş leyleklerin kuşatma altındaki şehri terk etmelerinin doğal olmasının pek önemi yoktur. Attilâ, ileride ne olacağını önce- den kestirebilen leyleklerin, ordularıen- gellemeseydi şehirlilerin davranacakları gibi davrandıklarını düşünür. Ama ley-leklerin kaçarken şehrin mutluluğunu götürmelerinin şehrin düşmesine neden olacağını da düşünmüştür kuşkusuz.” (Roux, 2005: 80-81)
Jean-Paul Roux’nunifade ettiği üzere, diğer pek çok millette olduğu gibiTürkler hayvanların her türlü davranı-şını hayra ve şerre yormuşlardır (Roux,
2005:80). Leyleklerin davranış biçim- lerini iyi ya da kötüye yoran Türkler,uzundönemleri kapsayan gözlemleredayanmakla birlikte, bazı hayvanlarınolabilecek şeyleri insanlardan çok daha önce sezdikleri ya da bildikleri inancı- na sahiptirler. Nitekim Attilâ’nın gör- düğü durum hayvanların, özellikle de leyleklerin olacakları öncedenbilmeleri ya da sezmeleriyle doğrudan bağlantı- lıdır. Attilâ’nın gözlemlediği leylekler,
Roux’nunifadesiyle, yaşadıkları şehriterk edip giderkenşehrin mutluluğunu da yanlarında götürmüşlerdir. Bu du-rum leyleklerin bolluk ve bereket olgu-suyla olan doğrudan ilişkisini gösterme-si bakımından son derece önemlidir.
2. Bir Mitik Tasavvur Güncelle- mesi: Kuş Suretinde Tasavvur Edi- len Koruyucu DişiRuh Umay’dan Leyleğe
Leylekle ilgili eski yazılı kaynaklar- da yer alan inanışları, başka kaynaklarabaşvurarak daha ayrıntılı bir şekilde ele almak mümkündür. Fakat biz, eski yazı- lı kaynakların verdiği bu bilgilerle yeti- nerek günümüzegelmek istiyoruz. Aca- ba günümüz Türkleriarasında leylekle ilgili algılamalar nelerdir?
Halk arasında bebeklerle –genel- likle- anneleri arasındaoynanan teker- lemeli “leylek oyunu” bugün anlamını yitirmekle birlikte leylek-bebek münase- betini mitolojik kökene bağlamaktadır.4
Bebeklerde görülen cilt hastalıkları- na “leylek ısırığı”, “melek öpücüğü”gibi adların verilmesi bu düşünceyi desteklemektedir.5
Bilge Seyidoğlu tarafından Erzurum’dan derlenen masalların üçü- nün kahramanı olan leyleğin fonksiyonu da konuyla yakından ilgilidir(Seyidoğlu
1975:159 vd.). Masal formuna girmiş bu mitte leylek, nesildennesile aktardığımız “gerçek” hikâyede olduğugibi çocuğunve yuvanın koruyucu ruhu olan Umay ve Ayısıt’ın vazifesini üslenmektedir. Kutluyaratılmış kahramanların, onların kutlueşlerinin ve kutlu nesillerinin koruyucu ruhu ve yardımcısı olan leyleğin evin en kutsal yeri olan ocağın üzerinde, bacadayerleşmiş olması da mitolojik manzarayıtamamlamaktadır.
Leylekle ilgili olarakmasallarla da güncellenen algılama veinanışlar, leyleğin günümüz AnadoluTürkleri açısın- dan nasıl bir anlam ifade ettiğini ortaya koyabilecek cinstendir. Sözlü kaynaklar-dan tespit edilen baharın müjdecisi ley-lekle ilgili bazı inanışlar ise şöyledir:
“Leylek, baharı müjdeler. Güzün uzak diyarlara gidişlerinin ardından yüz yirmi gün sonra yuvalarına dönerler.O zaman bahar gelmiş demektir.Leyleği uçarken görenin nasibi uçar. Yuvasındaotururken görenin nasibi topluolur. Ley-leği öldürmek iyi değildir. Leylek sıcaktopraklara gider. Bu yüzden ona “Hacı baba”6 denir. Leyleği havada gören çok gezer. Leyleği otururken gören “Hacıbabasen otur ben gezeyim” demelidir. Leyleği otururken görenin o yıl evde oturacağına; uçarken göreninçok geze- ceğine inanılır. Leylek üç yavru yapar. Birini illaki düşürür.Leyleğin eşi ölürse çiftleşmediği; evini bozmanın felaket ge-tireceği yaygın inanışlardır. Evin üstüneyapılan yuva yıkılmaz. Ev göçse de ley-leğin yuvasını bozmak iyi değildir. Ley-leğin üç ya da dört yavrusu olur, birini kurban eder” (Olgunsoy, 2007: 136-138).
Baharın müjdecisi ya da getiricisiolarak algılanan leyleğinyuvasının bo- zulmaması gerektiğine dair inanç, kutlubir kuş olarak kabul edilen leyleğin kut-sal topraklara gidip geldiğine inanılma- sının yanı sıra, evi ev ahalisiyle birlikte koruyan, bereket getiricibir “iye” olarak algılanmasındandır. Çatıdaki yuvanın evi yangın ya da ateşten koruyacağı, yu-vası bozulduğu takdirde evi yangındankorumayacağına dair inanç çok iyi bi- linmektedir.Kutsallığına inanılan hay- vanların öldürülmesi ya da yuvalarının bozulması evin kutunun, bolluk vebere- ketinin yitirilmesine sebep olacağı anla- mına gelmektedir.
Leyleğin yavrularından birini yu- vadan düşürmesi, yavrularından biri- sini Tanrı’yakurban ettiği inancını doğurmuştur. Böylesi bir davranış biçimi, güney ülkelerine, başka bir deyişle kut- sal topraklara gidip gelen “hacı” leyleğe uygun bir davranış olmaklabirlikte, söz konusu eylemle ilgili yorumun, ilk doğan erkek çocukların Tanrı’yakurban edildi- ğieski Filistin geleneğine(Graves-Patai,
2009: 251) kadar dayandığını ifade etmek de mümkündür.
Balıkçıl (kutan), leylek ve turna gibi“uzun bacaklılar” (ciconiiformes) kate- gorisine giren kuşlara, sadece Anadolu coğrafyasında değil, Türklerin yaşadığı diğer coğrafyalarda da kutsallık atfedil- miştir.
Uzun bacaklı kuşlardan balıkçıl (ku- tan), leylek ve turna gibi kuşların Türkmitolojisindeki anlam ve yeri büyüktür.Nemli, rutubetli toprak ve verimlilik- le bağlantılı “calğız ayağı men turgankus”ları (tek ayağıüzerinde duran kuş- ları), su ile yerin (gökle yer-sularının) hükümdarı, verimlilikve bereketin dişi soylu iyesi olarak nitelendirilmekte, söz konusu kuşların (leylek, turna, vd.) hayat veren âlem/dünya ağacıyla olan bağlan- tılarına dikkat çekilmektedir(Serikbol,2004: 229).7
Serikbol’agöre “tek ayağıüzerinde duran kuş”, dişi-kadın soylu bir sıfa-ta sahiptir. O, aynı zamanda ongunluközelliğini de taşımaktadır. Örneğin, Baş-kurtların “Ösirgen” kabilesinin ongunu geçmişte turna olmuştur. Yani bu tür kuş sureti, bazılarıiçin “ana”, bazıları için “kadın eş”, bazıları içinse “kız” işle-vini yerine getirmiştir. En önemliside o, belli bir grubun “anası”ya da “lideri” ve “öğretmeni” olaraktasvir edilmiştir (Se-rikbol, 2004: 230).8
Serikbol’untespitlerinden, uzun ba- caklılar kategorisine giren leylek, turnaile birlikte dişi ruh, doğurucuananın sembolü olduğuanlaşılmaktadır. Hayat ağacı (âlem ağacı) ve leylek arasında
doğrudan bir bağlantı vardır. Türk mi- tolojisinin ağaçtandoğan çocuklarıyla leyleğin getirdiği çocuklar, aynı algıla-manın ürünleridirler.
Ağaç, kuş, koruyucu dişi ruh (Umay), yuva, doğum ve çocuk arasında- ki ilişki, Güney ve Kuzey Sibirya Türk topluluklarının inançlarında çok daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır.Söz konusu bölgelerden tespit edilen yaratılış mitleriyle kimi kahramanlık destanlarında hayat ağacınınilk insanın yaratılışında merkezi bir yer işgal etti- ğini burada uzun uzun anlatmaya gerek yoktur.9
Başta kayın olmak üzere,kutsal ka- bul edilen ağaçların Türklerdeki doğu-ma bağlı inanış ve uygulamalarda özelbir yeri vardır.10 Koruyucu ruh Umay’ın Cennetten gönderilirken Tanrı’nıniz- niyle yanında getirdiği kayın ağacı,do- ğum ritüelinin baş aktörü olarak yerinikorumuştur. Tanrı kutu taşıyan kayın, Umay’ı sembolize eden bir objeyle birlik- te sağlıklı doğum,sağlıklı anne vebebe- ğin teminatı anlamı taşımaktadır.
İlahi ana-tanrıça Umay, Hakas inançlarına göre bir taraftangökyüzün- de, beyaz bulutlarınarasında bulun- maktadır; diğer taraftan da mağaranınsahibesidir. Ruhların koruyucusuImay, Sayanlara göre, Imay-Tashıldağında yaşamaktadır. Bu dağınyaşlı bir sahi-binin olması dikkatedeğerdir. Bununla gelenek, ilahî çifti “yeniden canlandır- maya”çalışmaktadır. Şaman folklorun-dan ilham alan Budizm ikonografisi tasvirlerindeki mağaranın girişindeotu- ran, etrafı kuşlarla ve vahşi hayvanlarla çevrilmiş kel beyaz ihtiyar da doğrudan sembolik bir nikâhı-döllemeyi hatırlat-maktadır. Gelecekteki bebeğin ruhu için şaman dağa doğru yönelip Umay’a seslenmektedir.11 Bu dağda gelecektekiçocukların ruhlarının bulunduğu beşik-
ler asılı durmaktadır. Dağ, yaşam gücü- nün pınarıylaözdeşleşmektedir. (Saga- layev 1991: 58)
Umay ile leylek arasındaki bir baş- ka bağ renk itibariye kurulabilir. Tanrı mekânına aitlik ve kut ifade eden ak renk, ak saçlı Umay’dan ak tüylüleyle- ğe dönüşerek sembolize edilmiştir. Yine aynı familyadan olan kuğuların da kut-sallık arz etmesi leylek ile benzer özel- likler taşımasından kaynaklanmaktadır. Hakasçada huu terimi, ‘beyaz, solgun, renksiz’; ‘çıplak’, ‘ölü’, ‘buralı olmayan’gibi anlamlarda kullanılmaktadır. (Sa-galayev 1991: 62)
Türk toplulukları,“Ayısıt”, “Imay”,“Umay”, “Umay Ana”, “May-Ene”,“Imay-İce, Dyayık” gibi adlar verilenve doğuma yardım eden, dünyaya gelen ço- cukları koruyan, bolluk ve bereket geti- ren bu dişi hami ruhu güncelleyerek gü-nümüze kadaryaşatmışlardır. Yakutla- ra göre, “Ayısıt” adı verilen budişi hami ruh, doğumayardım etmek amacıyla kimselere görünmeden hamile kadının başucuna inmekteve üç gün boyunca orada kalmaktadır (Alekseyev, 1980:
161). Yakutların dişi hami ruhunun doğum töreninde bulunmasının işareti, kafasına göz yerine boncuklartakılmış tavşan postu kullanılmasıdır. Rusça’da leylek karşılığında kullanılan “aist”in Türkçe”Ayısıt”tan türemiş olmasıleylek- Umay-Ayısıt ortak kökeninin bir başka delilidir12. (Sagalayev 1991:52 vd.)
Hakas Türklerinde“Umay” adı verilen dişi ruhun simgesi ok ve yay, iğ, bronz düğme veipe geçirilmiş deniz kabuğu olmuştur. Teleütlerde “May- ene”nin simgesi beşiğe asılan üzerine tahtadan yapılmış küçük ok ve yay mo- deli işlenen beyaz bir kumaş parçasıdır. Sayan-Altay Türkleri, doğum sırasında hamilekadının başucunda duran dişiruhun, bebeğin sağlığına kast eden kötü
ruhlara ok atarak bebeği koruduğunainanmışlardır (Gemuev-Lvova, 1989:
150-151).
Umay’ın bebeğin ruhunu koruma vazifesi bazen farklı da olabilmektedir. Bebeğin yakınlarının Tanrı’nın hoşuna gitmeyecek davranışlarda bulunması, ruhun geri alınmasına sebep olabilmek- tedir. Örneğinbebeğin anne-babası nefsi olduğunda evdeki sularınağzını açık bı-rakmışlarsaböyle bir cezayı hak etmiş- ler demektir. Al karısı formunda gelen kuş (ki böyle durumlardan korunmak için kırklı bebeğinüzerine al bir örtü ör- tülür), parmağındaki yüzüğü açıkta olan suya atarak ruhun geri alınmasına yaniçocuğun ölmesine sebep olabilmektedir. (S. Ü. THKA ve U. Kaset nu. 1544) Ha- kaslarda da hamilelik sırasında kadın belli emirleri ve yasakları gözetmezse, pala ice(“çocuğun annesi”, Umay’ın sı- fatlarından biri) çocuğu göbek bağıyla boğarak öldürebilmektedir”. (Sagalayev
1991: 67) V. İ. Verbitskiy’nin sözlüğün-de, Umay’ın iki görünüşte sunulması da bu düşünceyi doğrulamaktadır. Umay çocuklarınkoruyucusu olarak iyi bir ruhtur; diğer taraftanölüm meleği ola- rak algılanır ve can çekişenlerin ruhunualır.Sagalayev’in belirttiği üzere Hakas- larda Ak Umay’ın yanı sıra, Kara-Imay’ı da mümkünkılmaktadırlar. Kara Imay, barınakta sık sık çocukların ölmesiyle kendini göstermektedir. Kara-Imay’ın ölen çocuğununruhunun, siyaholan “kısmı” olduğusanılmaktadır. Kam, AkUmay’ı kendine çektiğihalde bunu “bas-tırır boğar”. Bu amaçla Beltirlerkilden Kara-May figürü,Şorlar ise küçük ağaçbeşiğin içine yatırdıkları paçavradan ya-pılmış kuklayı yaparlar. Hastanın iyileş- mesinden sonra, kilden yapılmış figürü atarlar (Sagalayev 1991: 67 ). Kara Kır- gızlarda Umay tasvirinin manasını yeni- den idrak etme süreci okadarileri gider
ki, o, kötü yürekli ruh mayneke haline gelir. Şöyle bir yemin vardır:”Mayneke olayım ki” ( Sagalayev 1991: 67).
Sagalayev’in S. V. İvanov’dan aktar-dığına göre Umay ile “gökteki” bazı tiple- meler arasında yakın bir benzerlik var- dır. Gök katlarında yaşayan vekendisi- ne isminden de anlaşıldığı üzere yaratıcırolü yüklenen Yayuçi / Dyayuçı” (Yayik / Dyayık)-Ana, Ülgen ile insanlar arasın-da bir aracıdır, fakat o da yaratma ka-biliyetine sahiptir. Halkın koruyucusu,her şeyin iyi olacağının garantörü, tabia- tın yenilenmesinde, hasatta vedoğumda etkili olan Yayik, gök katlarının üçüncü-sünde yaşamakta veÜlgenailesi içerisi- ne dâhil edilmektedir.Bazı kaynaklaragöre o, Ülgen’in oğlu, bazılarına göreise May-ene adlı kızıdır (yani Umay’dır) (Sagalayev 1991: 69-70). Bazen Dyayık, Ülgen ile birlikte gök katlarının doku- zuncusuna yerleştirilmektedir.13
Dyayık özellikle Altay Türkleri tara-fından doğrudaninsanları koruyan var-lık olarak görülmektedir. Gök boncuk/ düğmeden gözleri olan beyaz tavşan de- risi iletemsil edilen ve Ülgen tarafındanyeryüzüne gönderilen “Dyayık-tavşan” “aile fetişi” olarak kabul görmektedir.( Sagalayev 1991: 70) Türk kültüründe ebelik mesleği ile yukarıda sözü edilendişi hamiruh arasında bir bağ kurul-maktadır. Bebekleringöbek bağlarını“Imay ice, göbeği kesiyoruz! Koru ve güç- lendir onu!” diyerek kutsal kayın ağacı ile kesen ebeler, doğum yaptırmadan önce “Bu benim elim değil, Imay ice’ninelidir” diyerek doğumu kolaylaştırma- ya, olası tehlikeleri bertaraf etmeye ça- lışmışlardır. Anadolucoğrafyasında da Umay’ın yerini Fatma (Fadime) Ana’ya devreden ebe kadınlar, “Bu benim elim değil, Fatma Ana’nın elidir!” diyerek do- ğum yaptırmaktadırlar.
Bu durum bebeğin sonu/plesenta-
nın defin töreninde de tekrar etmekte- dir. Hakaslararasında plasentanın defin törenini yapan ebe, loğusayı “mezarın” etrafında dolaştırmakta ve Umay’a şöylehitap etmektedir: “Imay-ice,kendi ço- cuklarını koru! Çocuğumun annesi, bana kendi güçlerini ver!” Bu tören için top- lanmış olan ihtiyar kadınlarve erkek-ler duadan sonraayin yemeğine başla-maktadırlar.Bu sırada herkes “gülmek ve yüzünün neşeli ifadesinikorumak mecburiyetindedir(Sagalayev 1991: 64).
Kırgız Türkleri “Umay” adıyla, be- beklerikoruduğuna ve havada yuva yaptığına inanılan birmasalkuşu tasvir etmektedirler (Abramzon, 1949: 84). Ya-kutlar dişi ruh Ayısıt’ı kuğu ya da turna kuşu biçiminde tasavvur ederken Ku- mandı şamanları Ubay-ene’yiana-kuş olarak nitelendirmiştir (Satlayev, 1974:
149-150).
Kumandin mitolojilerinde Umay’ın tipi Payna’nınkine yaklaşmakta14 ve ona şöyle seslenilmektedir:
Temiz gökten süzülerek kon, Ubay ene, kuş ana.
Eteği sen açık bırak,
Kendi yoluylaçocuk çıkıversin.( Sa-
galayev 1991: 77)
Hakasların kısır kadınların tedavi- si için yaptıkları törendeUmay’ın gökten bir kuş şeklinde inişi canlandırılmak-tadır. Tören için evin erkeği tarafındançadırın toprağına köküyle birlikteküçük bir akağaç gömülmektedir. Ağacın altına küçük bir masa konulmakta; kam, aka-ğaca seslenmektedir.15
Kuş ile bebeklerin ruhlarıyla özdeş-leştirilendişi ruh Umay’ın birleşmesi, Türkler veMoğollar arasında “kuş-ruh” (“dış ruh”) tasavvurunun ortayaçıkma- sına nedenolmuştur. Ruhun bir kuş bi-çiminde tasavvur edilmesi,Türkler ara- sında, bir yandan henüz bir bedene bü-rünerek dünyaya gelmemiş olan insan-
ların ruhlarının bir kuş biçiminde hayatağacının dallarında beklediği inancını doğururken, diğer yandan daölen insan- ların ruhlarının bedeni bir kuş biçimine bürünerek terk ettiği inancını ortaya çıkarmıştır. Söz konusu inancınbilinen en eski Türk yazılı kaynaklarındaki yansımalarını, Orhun Yazıtları’nda gör-mek mümkündür. OrhunYazıtları’nda Kül-Tegin gibi kağanların ölümleri için “kergek boldı” ibaresinin yanı sıra, “uça bardı” (uçup gitti) filli de kullanılmıştır(Ergin, 2001). Eski Türk inancına göre,bu dünyaya Tanrı tarafından vazifeli olarak gönderilen hanlar, vazifelerinitamamladıklarında geldikleri yere, yani Tanrı katına uçmaktadırlar.
Kuşlarlahayat (ömür) arasındaki ilişkiyi yansıtan inancın tasviri yansı- maları, Kül-Teginheykelinin börkünde “kanatlanan kuş” (ruh) biçimindeortaya çıkarken Yakut Şamanlarının kısırlığıtedavi etmek amacıylagerçekleştirdik- leri pratiklerde ağaçtanyapılmış küçük bir kuş tasvirinde görülmektedir. Kısır- lığısağaltma pratiklerinde kullanılan küçük kuş tasviri, müstakbelbebeğin ruhunu temsil etmektedir (Gemuev- Lvova, 1989:153).
Ruhun kuş olup uçması ile ilgili inançta cennetle de bağ kurulmuştur. Cennetin eski Türkçedeki karşılığı ve Tanrı’nın kutlu mekânı “uçmak”, iyi ruhların, kutlu kişilerinyaşadığı-kuş su- retinde uçtuğu bir yerdir. Dede Korkut kitabındaher hikâyenin sonundaboy boylayıp soy soylayan ve yöm veren Kor- kut Ata’nınkutsalları sıralarken “Kanat- larının uçları kırılmasın” (Ergin 1986:
18 vd.) demeyi ihmaletmemesi ruh-kuş- cennet algısının bir tezahürü olarak ya- şamaktadır. Günümüzde çocuk, bebek ölümleri -günahsız olduklarından emin bir şekilde cennete gidecekleri kastedile-rek- “kuş oldu uçtu”, “uçtu gitti” şeklinde ifade edilmektedir.
“Uçmak” gibi “konmak”da ortak köken ifade eden mitolojik bir sözcüktür.Günümüzde daha çok kuşların yere ini- şini ifade eden bu sözcük, Türkmenlerdeyaygın olduğu üzere insanın bir araçtan (uçak vs.) yere inişini ifade etmek için kullanılmaktadır. Menakıpnamelerde erenlerin kuş donuyla seyahat edip yere “konmaları”(Ocak 1983), Anadolu’da ge-linlerle ilgili yakımlarda gelinlerinkuş (güvercin, kartal vs.) suretinde koca evi- ne “konmaları” (Ergun1995), Türk geli- ninin mitolojik göçünde kuş ile ilgili ay-rıntılar (Ergun 2004b; 2010), manzarayı netleştirmektedirler.
Türk lehçelerinde kullanılan “bala” kelimesi, kuş ile bebek/çocuk arasındakiilişkinin göstergesidir. Hem kuş hem de bebek için kullanılan “bala”nın ilk anla-mı “kuş yavrusu”dur.16 Bebek için kul-lanılan bir başka ortak köken sözcüğü“yavru”dur. Bebeğe annesi tarafından içten söylenmiş bir “yavrum” sözü kadar etkileyici bir söz herhalde yoktur. Diğer hayvanların, kuşların yavrularıiçin kul- lanılan ortak sözün “insan yavrusu”ile yollarının kesişmesi manidardır.
Evrenin ve ilk insanın yaratılışıyla ilgili mitik tasavvurlarda karşımıza çı- kan “yumurta” ile “yuva”, kuşlarla insan(bebek) ruhu arasındaki bağlantıya dik- kat çekmektedir. Güney Sibirya Türkleriarasından derlenen yaratılış mitlerinde, Tanrı’nın (Ülgen, Kayrahan) daha son- raki adı “Erlik”e dönüşecekolan “kişi” ile birlikte uçsuz bucaksızsu üzerinde kara kaz biçiminde yüzdüğünden, yerin yara- tılması için gerekli olan toprağın suyun dibinden kuşlar tarafından çıkarıldığın-dan söz edilmiştir.17 Bu tür ifadeler,Ge- muev ile Lvova’nın da dikkat çektiğiüze- re, kuşların yaratılış aşamasında önemli bir rol icra ettiğini, bu rolün de “insan ruhu”, “kuş”, “doğum” ve koruyucu dişi ruh “Umay” arasındaki münasebetleri
izah etmede önemli olduğunu göster- mektedir. Yaratılış aşamasında karşı- mıza çıkan kuşun yumurtası ve yuvasıda yukarıdasıralanan unsurların mito-lojik tefekkürdeki anlamları açısından dikkat çekicidir(Gemuev-Lvova, 1989:
154-155).
Yakut törenmetinlerinde sadece kozmos değil, aynı zamanda onun üze- rinde yaşayan bütün canlılar var oluş-larını yumurtaya borçludurlar. Mitik tasavvura göre genel hayatın kaynağıolan yumurta, doğal olarak akla, kuşları ve kuş biçiminde tasavvur edilenruh- lar ile yine kuş biçiminde tasavvur edi-len Umay’ı getirmektedir.18 “Yuva”nın (uya, üye) Türk lehçelerindehem insanhem de kuş barınağı anlamınagelmesi; Kırgız Türkçesindeki “tohum, nesil, ev- lat, kuşak, cin, tür” anlamlarına gelen“tukum” (Türkiye Türkçesindeki biçi-mi “tohum”dur) kelimesinin “yumurta” anlamını da içermesi (Gemuev-Lvova,
1989: 155), çocuklaradünyaya gelişleri hakkında söylenen “beyaz yalan”ın mi-tik arka planını ortayakoymaktadır.
Yukarıdakitespitlerden de anlaşıla- cağı üzere Türk mitik tasavvuru,bebek- lerin doğumuna refakat eden, doğumu zorlaştırmaya ya da engellemeye kalkı-şabilecek kötü ruhlara karşı mücadele eden, çocuklarıkoruyan dişi ruh Umay’ıkuş biçiminde tasavvur etmiştir. Aynımitik tasavvurda insan ruhu da kuş bi- çiminde algılanmıştır. Daha çok güney ve kuzey Sibirya sahalarında karşımıza çıkan bu mitik tasavvur, Türklük coğraf-yasının batıve güney bölgelerinde, ken-disine kutsallık atfedilenleylek ön plana çıkarılarak sürdürülmüştür. Umay’ın yerine Fatma (Fatıma) Ana’yı ikameeden AnadoluTürkleri, çocukların dün-yaya gelmesini sağlayanve onları koru-yan Umay’ı temsil eden kutsal kuşların yerine de “hacı”leyleği geçirmiştir.19
3. Leylek ve Nazar
Tanrı tarafından çocuklarıkoru- mak üzere görevlendirildiğine inanılan ana-kuş/Umay/Ayısıt veonun günümüz- deki sembolü olan leylek kut taşımakta ve nazardan korumaktadır. Leylek baca- lara yerleşerek evleri de korumaktadır. Diğer taraftan tabiattabulunan zararlı- ları temizleyerek bereket getirmektedir.
Leylek dışkısıhalk arasında “herderde deva” olarak görülmektedir.Na- zarlık olarak bez içinde çıkınlanıp dü-ğümlendiktensonra evde, sandıkta vb.özenle saklanmaktadır.20 İnanışa göre leylek, somut olan kötülük ve hastalık-lara karşı değil soyut kötülüklere karşı korumaktadır.21
Leylek ile bebek arasındaki ilişkiloğusa hamamında da ortaya çıkmakta- dır. Doğum yapmış kadın vebebekkırk gün sonra hamama götürülüp “çıngıl” ile kırklanmaktadır.Bir ip üzerine dizilmişleylek gagası, kemiği, kuş kanadı, üzer- lik, nazarlık, mavi taş, eski kilit, madenipara,midye kabuğundan oluşançıngıl, son durulanma suyunda tasın içine kon- makta ve üçer kez bebek ve lohusanın başından aşağı dökülmektedir. (Türkyıl- maz 2000: 93)
Nazarlığın etkinliği, yaptıranların buna inanmaları ile doğru orantılıola- rak artmaktadır. Ayrıca hocanın becerisi ve üfürüğünün kuvvetimuradın gerçek- leşmesi ve nazardan korunma için çok önemli görülmektedir.
Leylek bacağınazardan ve büyüden korumak maksadıyla kullanılış amacına göre farklı işlemlerden geçirilmektedir. Her uygulamadafarklı dualar yanında mutlaka Fatiha Suresiokunmaktadır. Leylek bacağınazarlığı yapımında za-manlama da önemlidir. Mutlakaeski takvime göre yapılmalıdır. Abdestsiz hiçbir dua okunmamalı, büyü yapılma-malıdır. Nazarlık olarak hazırlanan ley-
lek bacağı, kesinlikle başkasınagösteril- memeli; örtülü durmalıdır. Gösterilmesi durumunda tılsımın bozulacağınaina- nılmaktadır (Oğuz-Oral 2004: 51-52).
Leylek bacağı nazarlıkları ev,insan ve hayvanlar için hazırlanmaktadır. Ev için yapılanlar, leylekayağının perde- lerine, özellikle de yazı yazmaya müsa- it olan ayağın alt kısmına bazı dualar yazılarak ve öd ağacı ile tütsülenerekhazırlanmaktadır. Bu iş için özel beyazkalemkullanılmaktadır. Yazılan ayetlerev sahibinin yıldızına göre değişiklikler arz etmektedir. Yedi ip bağlanarak evin en görkemli yerine asılması; tuvalet ve banyoya yakın olmaması gerekmektedir. Yedi ip bağlama, mitolojikdüşüncenin karakteristik rakamıdır. Güney vekuzey Sibirya Türk topluluklarına kadar yay- gın bir şekilde yaşayan yedi ip bağlama, yaşlı koruyucu ana ruh Umay’ınsaçlarını (Sagalayev 1991: 55) ve cennetin-göğün yedinci katını sembolizeetmektedir. Bu inancın uzantıları Anadolu’da leylek gö- rünce saçlarıçekme ve bu sayede uzun,güzel saçlara sahip olunacağı şeklinde yaşamaktadır.22
İnsanlar için yapılannazarlıklar leylek bacağından kesilmiş 3 cm.lik par-çalar iyice temizlendikten sonra kemikdelinerek yapılmaktadır. Delik kısmadua okunması özel bir önem arz etmek- tedir. Daha sonra kemiğinüzerine dua yazılıp yedi kat özelibrişimle sarılmak- tadır. Nazarlık yetişkinler tarafından boyna asılmakta veya iç çamaşırların iç kısmına iliştirilmektedir. Bebeklerin ise kundağına veya beşiğine takılmaktadır. Yetişkinler ve bebekler için hazırlanan nazarlıklar için okunan dualar farklı ol-maktadır.
Hayvanlar için aynı şekilde na- zarlık hazırlanmakta ve boynuna asıl-maktadır. Leylekbacağı nazarlığı için söylenen sözler,baştan beri leyleklerle
ilgili vurgulanmaya çalışılan düşünceyi tasdik eder niteliktedir: “Leylek kemiğin-den yapılan bu muska hayvanınboynu- na asılır ve onların koruyucusu olur” (Oğuz-Oral2004: 51-52).
Kendisine nazar değdiğine ina- nan kişi, nazar duası okunduktan son- ra “Nazarım taş kendim kuş…”(3 defa) deyip kendini duvara ya da taşa üç kere vurursa nazardan kurtulacağı inancı yaygındır.23
4. Avrupa Toplumlarında Ba- har, Tarım ve Doğum Bağlamında Leylek
Kuzey Avrupa milletleri deçocukla- ra bebeğin dünyayagelişini izahta leyle-ği bir aracı olarak seçmişlerdir. Bebekle- rin leylekler tarafından getirildiğine dair Kuzey Avrupa’da popülerolan anlatma-nın, 19. yüzyılda Danimarkalı ünlü ma- sal yazarı Hans Christian Andersen’in yazdığı masallar sayesinde Avrupa’nın diğer yörelerine ve dünyaya yayıldığıgö- rüşü yaygındır.
Leyleğin Avrupa(özellikle de Kuzey Avrupa) coğrafyasındaki yeri ile ilgili en önemli kaynak, Angelo de Guberna-tis tarafından iki cilt olarak hazırlanan Zoological Mythology or The Legends of Animals’tır.
Leyleğin, mitolojide yağmurlu ve kasvetli mevsimi temsil ettiğini ifade eden Gubernatis, eserinin ikinci cildin- de, çocuğun doğuşu ile leylek arasında-ki ilişkiye değinmiştir(de Gubernatis,
1872: 261).24 De Gubernatis’inleyleğin simgesel anlamı ve çocuğun doğumuyla olan bağlantısı hakkında verdiği bilgi-ler, leylekle ilgili söz konusu tasavvur-ların kaynağının sadece Avrupacoğ- rafyası olmadığını ortaya koymaktadır. Mitolojik bir arka plana sahip olan ley- leğin kutsallığı (özellikle de çocuklarındünyaya gelişleriyle olan bağlantısı),Anadolu Türkleri de dâhil olmak üzere
Müslümantoplumlarca, İslam’ın kutsal mekânı Kâbe’nin bulunduğu topraklar da göz önünde tutularak yeni anlamlar eşliğinde güncellenmiştir.25
Gagavuzlararasından tespit edi-len ve 4. dipnotta zikredilen leylekle ilgili anlatı, Polonya’da masal formun- da tespit edilmiştir. Söz konusu masal,Tanrı’nın sayısız bir şekilde çoğaldıkları ve gereğinden fazla soruna neden olduk-ları için bir çuvala doldurduğu kurbağa, kertenkele, yılan ve diğer bazı hayvan- lardan söz eder.Masalda Tanrı, çuvalı denize boşaltması için bir insana verir. Zayıf adam, içinde ne olduğunu görmek için çuvalı açar.Bütün hayvanlar kaçıp saklanır, bundan dolayı da Tanrı adamı, onları avlamasıve pisliklerini temizle- mesi için bir leyleğe dönüştürür (Knab,
1996).
Hint-Avrupa inançlarında, tanrıla- rın insanlara tarım sezonunun başında gönderdiği bir elçi olarak kabul edilenbeyaz leylek, toprağı uyandırmak için sıcaklık ve yeni bir hayat getiren,ha- sadı arttırmak için ekinleri koruyan bir elçidir.26 Antik Roma devrinde insanlar,leyleklerin düşünceli ve özverili hayat tarzlarından çok etkilenmişler ve genç- lerin yaşlıları gözetmeleri gerektiği ko- nusunda çıkarılan yasalara “leylekler yasası” adını vermişlerdir.
Beyaz leyleklerüzerine yaptığı önemli çalışmalarla da tanınan V. N. Grişçenko, Orta Çağ’da Orta Avrupa’nınpek çok yerinde, özelliklede Almanya’da, beyaz leyleğe zarar verenlerin bir insana zarar vermiş gibi cezalandırıldıkların-dan söz etmiştir. Almanya, leyleklerin yuvalarınınkorunmasını ciddiye alarakçok sayıda önlem almış; leylekyuvala- rının korunması için gerekli masrafları karşılamıştır (Grişçenko, 1998: 121).
Almanlarda beyaz leyleğin uçup gel-
mesi büyük bir olay olarak algılanmıştır.
İnsanlarleyleklerin gelişini birbirlerine haber vermişler, devletin bekçileriçan çalmışlar, piknik yapmışlardır.Hatta leylekleringeldiği gün liselerkapatılıp tatil ilan edilmiştir. Tatil edilmediğinde ders yapılmadan sadecemasallar anlatıl- mıştır. Çocuklardışarıda toplu halde yü- rüyerek hediyelerdağıtmışlardır. Leyle- ğingelişini ilk haber verene, “karavay”27 hediye edilmiştir. Pek çokülkede beyaz leyleklerin uçup gelişiyle ilgili fallar açıl-mış, çeşitli büyülük eylemler gerçekleş- tirilmiştir (Grişçenko, 1998: 123).
Leyleklerin gelişiylebirlikte düzen- lenen etkinlikler, aynı zamanda baharın gelişi şerefine düzenlenen etkinliklerdir. Baharın gelişine bağlı inanış ve uygu- lamaların, hayvancıve tarımcı toplum- larda, genellikle ortak motifleriçerdiği bilinen bir husustur. Genellikle mart ayında sıcak ülkelerden yuvalarına dö- nen leyleklerin gelişiyletabiat yeniden canlanmakta, bahar gelmekte, hayvan- lar yavrulamaktadır.Leyleklerin dönüş- leriyleilgili algılamalarla motiflerdeki benzerlikler, Grişçenko’nun Almanlar özelinde verdiği bilgilerin, temelde ev- rensel bir karakter arz ettiğini ortaya koymaktadır.
Slavlar, leyleklerin gökten baharı ve yeni doğacak çocukları getirdiğine, ve- fat edenlerin ruhlarınınleyleğe dönüşüp gittiğine inanışıyaygındır. Beyaz leylek, AlmanlardaDonor adlı Tanrı’nın kutsalkuşuolmuştur. Bundan dolayı leyleğin istediği gibi davrandığına; leylek yuva-sının şimşek ve yıldırımdan koruduğu- na inanılmaktadır. Böcekleriyiyerek tarlaları temizleyen leylek, Ermenilerde tarlaları koruyan bir varlık olarak dü- şünülmüştür. Ukrayna’da hangi köyde leylek çokolursa, o yıl orada çok mahsul olacağına inanılmıştır (Grişçenko, 1998:
124-125).
Bulgarlar ve Sırplar, beyaz leyleğin
yağmuru öncedensezdiğine inanmışlar-dır. Almanya ve İsviçre’de şöyle bir inanç vardır: Eğer leylek bahardatemiz gelir- seyaz kuru ve sıcak olacak;kirli gelirse soğuk ve yağmurlu olacaktır (Grishchen- ko, 1999).
Dünyanın yaratılışı hakkındaki bir Ugor destanında evinin arkasında altın yapraklı bir akağaç yetiştiğindenbahsedilen “Numi-Torum” ve “Kaltaş”, Umay’ınbir yansıması olarak görülmek-te, silik de olsa aynı fonksiyonu paylaş-makta ve Avrupa’da leylek algısının mitolojik arka planını oluşturmaktadır. (Sagalayev 1991: 75)
Dünyevi hayata dair şarkılar sa- yesinde canlanan altın guguklar, hayat sürecinin tarihini ölçen guguklar Güney Sibirya folklorunun geleneksel tiple-mesidir ve Mansilerin destanlarındaki bu detay, büyük ihtimalle Türklerden alınmıştır.(Sagalayev 1991: 76) Umay anlatılarında olduğu gibi ana-tanrıça Kaltaş, bazen kuş şeklinde yuvada ku- luçkaya yatmaktadır. Sagalayev’in V. N. Çernetsov’dan naklettiği Mansi “kuş” şarkılarında insanlığın ilk anasını yetiş-tirmektedirve bununla ata-kuştan, ata- insana geçiş gösterilmektedir.28
Sonuç
Baharın müjdecisi ve bereket ge- tiricisi olan leylek, Sibirya,Türkistan ve Anadolu Türkleri açısından tabiatın yeniden dirilişiyle bebeklerin dünyaya gelişini simgelemektedir. AnadoluTürk- lerinin leyleğe atfettikleri kutsallığın,özellikle de leylekler ile çocukların dün- yayagelişi arasında kurdukları bağın köklerini, Türk mitolojisindeki dişi ruh Umay,kuşlar, insan ruhu ve doğumla ilgili tasavvurlarda aramakgerekmekte- dir. Kuzey ve Güney Sibiryasahasında çok daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkan kuş biçiminde tasavvur edilen dişi
ruh Umay ve Ayısıt ile yine kuş biçimin- de tasvir edilen insan(bebek) ruhu ile ilgili algılamalar, batı bölgelerinde dev- reye leylek sokularak güncellenmiştir. Başka birdeyişle Kuzey ve Güney Sibir- ya başta olmak üzere, Türk toplulukla-rının yaşadığıcoğrafyalarda yaygın olan kuş biçiminde tasavvur edilen dişi hami ruh “Umay” ile bebek ruhları arasındaki ilişki, Anadolucoğrafyasında leylek ile bebek arasındaki ilişkiyedönüşmüştür.
NOTLAR
1 Aile büyüklerimiz tarafından Muğla-Milas- Kırcağız önünde uzanan düzlüklerle ilgili şöy- le anılar nakledilmektedir: “Güz mevsimindeköyündüzlüklerinde leylekler göç töreni düzen- lerlerdi. Müsabakalar yaparlardı. Askeri nizam içinde yapılan bu törenlerde çeşitliyarışlar, dövüşlergerçekleştirilirdi. Törenden sonratekrar askeri nizamla güneye doğru yola koyu- lurlardı.” (Hasan Ergun, Milas-Kargıcak 1955, ilkokul, vd.) Kaynakkişiler günümüzde bu törenlere tesadüf etmediklerini belirtmektedir- ler. Aydın, Söke, Milas havzasında, Bafa gölü civarındaki köylerdehala pek çok evin bacasın-da leylek yuvaları vardır ve eskisi kadar olma- sa da leylekler konaklamaktadır.
2 Çin kaynaklarında yer alan söz konusu üç riva-yetle Bahaeddin Ögel’in bu rivayetlerle ilgiliyorumları için bk. Ögel, 1993: 13-57.
3 Leyleğin başlangıçta insan olduğu, daha sonraişlediği bir kabahatten ötürü Tanrıtarafından kuşa döndürüldüğüne dair inanç, günümüz Türk topluluklarından Gagavuzlar arasından da tespit edilmiştir. Gagavuzlar arasından tes- pit edilen bir rivayette, leyleklerin kuşa dönüş- türülmeleriyle sürekliyılan ve kurbağa topar- lamalarının nedenleri mit ve inanç bağlamın- da izah edilmeye çalışılmıştır: “Leylekler bir zamanlar insan imişler. Bir defasında bunlar Allah’ın huzurunda çok günah işledikleri için Allah onları sırtında kocaman bir sandık taşı- makla tecziye etmiş. Bir yere gelince, merak-larından sandığı açmışlar.İçinden kurbağalar, yılanlar fırlamış. Allah, onlara kaçan bütün yılanlarla kurbağaları topladıklarında, yine insan olacaklarını söyleyerek cezalandırmış.Bu nedenle leyleklersürekli kurbağa ile yılan toplar.” (İusiumbeli, 2005: 215)
4 Anneler sırt üstü yere yatıp ayaklarının altına çocuklarını dayayıp havaya kaldırarak leylekleilgili şu tekerlemeyi söylenmektedirler:
“Leylek leylek havada
Yumurtası tavada
Geldi bizim hayata (büyük balkon) Hayatımız yıkıldı
Leylek hapse tıkıldı”
Tekerlemebittiğinde bebeğin eve, annenin kucağına düşüşünü sembolizeeden sallama ve kucaklayıp öpme figürleri tekrarlanmaktadır. Uygulamaya tarafımızdan pek çok defa şahit olunmuş; eğlenceli bir oyun olarak defalarca uygulanmıştır.
5 Deriden kabarıklık yapmayan soluk pembe kırmızı renkteki halk arasında lekelere leylekısırığı denmektedir. Oldukça sık rastlanan bu leke türü en çok ensede görülmektedir. Yüzde görüldüğünde melek öpücüğüolarak adlandırıl- maktadır. Vücudun başka yerlerinde de bulu-nabilen bu lekeler zararsız olduğu için tedavi edilmesine de gerekduyulmamaktadır. Melek öpücükleri çocuklukta kaybolmakta, leylek ısırığı ise erişkin yaşa kadar kalabilmektedir. (http://www.aktifbir.com/forum/f32/cilt-lekeleri-hakkinda-1-a-93/25.01.2011)
6 “Anadolu Türkleri leyleklerin Müslümanlarcakutsal sayılan topraklardan geldiğini ve son- baharda gene ortaya gittiğini değerlendirerek onları hacı olmuş sayar. Türk çocuklarının dilinde bir adları da “hacı-baba”dır. Kimi İslam mabedlerinin bahçesinde(İstanbul-Eyüp Sul- tan Camii) ağaç kovukları, göçte yolculuklarını sürdüremeyen yaralı leyleklerin sığınağı olarak kullanılmıştır.Ahmet Haşim de, “Gurebahane-yi laklakan” adlı eserinde bu merakta olan bir arkadaşından söz eder.” (Akalın,1993: 110)
7 Hint mitolojisindeki “İndra”nın “iktidara” sahip olmak amacıylaçıktığı yolcuğu sırasında akar- su kaynağına geldiğinde “calğız ayağımen tur- ğan” (tek ayağı üstünde duran)dişi Tanrı’ya (dişi ruha) rastladığından, bu tek ayağı üze-rinde duran dişi Tanrı’nın iktidar, bereket vehükümdarlık talihinin tanrısı, yerle suyunreisi, yersel ve göksel hükümranların eşi oldu- ğuna dikkat çeken Serikbol,söz konusu mitin varyantlarında bu dişi ruhun, âlem ağacının dibindeki kaynak başında duran, bu ağacın ruhu olarak tanınanve turna diye adlandırılan “tek ayaklı insan”a dönüştürüldüğünden de söz etmiştir. “Turnayabenzeyen” tek ayaklı kuşun,ağacın iyesi ya da ruhu olduğuna dair inanca Çin mitolojisinde derastlanmaktadır (Serikbol,
2004: 229).
8 Kaşgarlı’nın belirttiği üzere bütün Türk boy-larının ongunları kuş türünden seçilmiştir ve bu da damgalara yansımıştır (Divan-ı Lugati’t Türk).
9 Kutsal ağacın(hayat ağacının) yaratılış mit- leriyle kimi destanlardaki yeri hakkında bk.Ergun, 2004a.
10 Yakutlarda bebeğin doğumu ile ilgili bütünnesnelerin doğumdan sonra ormanda saklan-dığı, evlerin içindekibütün eşyalarla birlikte kutsal ağaç yakılarak tütsülendiği, başka bir ifade ile arındırıldığı (Gureviç, 1977: 135-137); Dolganların doğum için hazırladıkları çadırın dışına gövdesihaç biçiminde olan “turu” adın- daki genç melez ağacı yerleştirdikleri vekadın- ların bu ağaçlara dayanarak doğum yaptıklarıbilinen bir husustur (Popov, 1946: 51-52). Altay
Türklerindede kadınlar, geçmişte, tıpkı Dol- ganlarda olduğu gibi, ağaç ya da sırığa tutuna-rak doğum yapmışlardır. Çadırda ocağa yakın bir yere konan bu ağaca “kayın-ene” (kayın ana) adı verilmiştir. Yakutlar doğum arifesindeormandan çatallı iki kayın sırığı getirilip çadı-rın sol tarafında zemine yerleştirir. Bu sırıkla- rın üzerlerine yağ sürüldükten sonra aralarına uzunlamasına başka bir sırık yerleştirilip üze- rine at derisindenhalı serilir. Hamile kadın, zemine ot serilen bu tür bir çadırda sırıktan tutunarak doğum yapar (Novik, 1984: 165).
11 Imay-tashıl, altın kapılarını açlütfen!
Sol omzumda beyaz kurbanlık kuzu getiriyo-
rum,
Imay-tashıl, altın kale kapılarını aç lütfen! Tapınağına girmeme izin ver, Imay-tashıl!(Sagalayev 1991: 58)
12 Hacızade, Leyla. “Eski Türk ve Rusların Etki-leşim İzleri”.20.01. 2011 tarihinde http://www. turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s16/hacizade. pdf’ ‘den alınmıştır.
13 Ona şöyle seslenilmektedir:İyi ailelerin koruyucusu, Dört saç örgülü Dayık ana. İpek ip dönmektedir!
Bizim embriyoların göbek bağlarının koruyucu-
su,
Ağaç kabuğundan beşiği sallayarak
Çocukların embriyolarını (ruhlarını) koruyor!(Sagalayev1991: 70)
14 Sagalayev’in yorumuna göre bu sözcük Payn- ene veya Bay-ene “kutsal –anadır” Payna-Umay kadınlara doğum esnasında yardım etmektedir. Doğumlar zor gittiğinde Kam Umay’a seslen-mektedir. Bazen bu isim Ubay olarak da söy-lenmektedir.
15 Ak aydınlıktan davet edilmiş,
Beyaz Imay’a dönüşerek sen geldin, Küçük beyaz kuşa dönüşerek,
Bıcır-bıcırcıvıldayarak
Altın yapraklı
Zengin akağacın tepesinesen kondun!Mavi aydınlıktan davet edilmiş,
Mavi Imay’a dönüşerek geldin! Küçük mavi kuşa dönüşerek,Bıcın-bıcın cıvıldayarak, Gümüş gövdeli
Zengin akağacın tepesinesen kondun!Imayice Hayrahan! (Sagalayev 1991: 77)
16 Balalamakda Türk dünyasında yavrulamak anlamında kullanılmaktadır.
17 GüneySibirya Türkleri arasından derlenen yaratılış mitleri için bk. Ögel, 1993; İnan, 2000.
18 Ural bölgesinde Türk kültürü etkisinde kalan Mansilerde (Sosva’da) doğumdan önce ölen çocukların “kırıldığı”nın söylenmesi bunun da “yumurta yuvadan düştü” anlamına gelmesi düşündürücüdür (Sagalayev 1991: 91)
19 Çocuk ile aile fertleri, özellikle anne arasında bu konuda şöyle bir diyalog geçer: Çocuk: “Ana/ anne ben nasıl oldum, nasıldoğdum, nereden geldim?” Anne: Seni leylekler getirdi/Bir ley-
lek seni bacadan attı” Kaynak kişiler leyleğin sevecen olması, yırtıcı olmaması,beyazlığı, güzelliği ve uzun zaman sonra geldiği için tercih edilmiş olabileceğini söylemişlerdir. (Aziz Ayva tarafından MehmetAtar (Konya- Hadim-Göynükışla1958)dan 18. 02 2010’da ve Kazım Gürsel (Konya-Kadınhanı 1960)’den
23.02.2010’da derlenmiştir.) Önemlibir ayrıntıda bu ifadelerin özellikleyaşlı çiftlerin çocukla-rını izah etmek için kullanıldığını belirtmeleri- dir.
20 Yrd. Doç. Dr. Armağan Elçi’den 25.01.2011tarihinde derlenen bilgiye göre kaynak kişinin babaannesi Hüsniye Coşkun (Erzurum 1918-
2005) sandığında böyle bir nazarlığı büyükbir özenle saklamıştır.
21 Yrd. Doç. Dr. Dilek Türkyılmaz’dan
25.01.2011’de Ankara’da derlenmiştir.
22 18.01.2011tarihinde Ankara’da Doç. Dr. Nes-
rin Tağızade Karaca’dan derlenmiştir.
23 Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Halk BilimiBölümü yüksek lisans öğrencisi Suna Kakıcı’dan15.01.2011 tarihinde derlen-miştir.
24 “Balıkçıl ve leylek, suyu aynı derecede seven iki kuştur ve bundan dolayı bulutlu, yağmurlu, iç karartıcı ya da kasvetli havayı (ki, sıklıkla karabir deniz olarak tasvir edilir) temsileder. Gece- den, bulutya da kıştan, genç güneş, yeni güneş (suda bulunmuş / keşfedilmiş küçük çocuk- kahraman) doğar; bundan dolayı çocukla ilgili popüler Alman inancına göre leylekler, çocu-ğu pınardan getirir.Bununla birlikte, leylekçocuk-kahramanı gagasında tuttuğu müddetçe çocuk doğmuş kabul edilmez; o ancak gagasını açtığında doğar. Leylek çocuğu annesinin eteği- nedüşürür. Leylek, kasvetli havayı temsil eder, hava, kutsal kahraman, yani güneş ortaya çık-tığında ölüdür.”
25 Müslüman toplumlarda, yaşarken haccagide- meyen kişilerin öldükten sonra leylek donuna girerek hac görevlerini yerine getirdiklerine inanılmıştır (Grişçenko, 1998: 122).
26 “Leylekler, göç edip gittikleri sıcak memleket- lerden çoğu zaman mart ayında dönerlermiş.Yani, çiftçilerin ekim-dikim dönemineyetişir- lermiş. Almanlarda leylek, Holda adlı Tanrıtarafından gönderilen baharı getirici bir kuş olarak tasavvur edilmiştir. Baltık halklarında, yani Pruslarda, beyaz leyleğin bahar Tanrısı olduğuna inanılan Potrimpocomile ile ilgisininolduğuna inanılmıştır. Ermenilerde ise leylek,Ara Gehesik’in habercisi olarak kabul edil- miştir. Ölüp dirilen Tanrı olarak kabul edilen Ara Gehesik, Mısırlıların Osiris’i ve Greklerin Adonis’i gibi bir Tanrı’dır. Ara Gehes’in baha-rı güzelleştirdiğine inanılmıştır.” (Grişçenko,
1998: 123)
27 Çeşitli ekmek ve poğaçalardan oluşan ekmek takımı.
28 Sert uzun yapraklıbataklık otuna Bürünmüş yedi gölün kenarında,Kurumuş bu bataklık otu parçalarından
Kızlarımı yetiştirmek için, iyi yuva, Oğullarımı yetiştirmek için, iyi yuva, Kuş-ben kuruyorum,
Kendi göğsümden yumuşak tüy, Kuş-ben koparıyorum,
Sert kabukluiki yumurta
Kuş-ben yumurtladım.
Sağlam kabuklu iki yumurta, gagalandı- Bir ufaklığın gözleribenimkilere benzer, Ufacık gagası benimkinin aynısı.
Diğer ufaklığın gözleri bambaşka.Ağzı bambaşka-
İnsanoğlunun kızı
İnsanoğlunun yavrusuo... (Sagalayev 1991: 78)
KAYNAKÇA
Abramzon, S. M. “Rojdeniye iDestsvo Kirgizskogo Rebenka”. SovetaMuzeya Antropologii i Et- nografii, c.12., Leningrad 1949.
Akalın, L. Sami. Türk Folklorunda Kuşlar. Ankara:Kültür Bakanlığı Yayınları, 1993.
Akbaş, Ali. Eylüle Beste. Ankara: Bengü Yayınları, Ocak-2011.
Alekseyev,A. N. Ranniye Formı Religii Tyurkoyazıç-
nıh Naradov Sibiri. Novosibirsk 1980.
Anar, İhsan Oktay. Efrasiyab’ın Hikâyeleri. 21. Bas-
kı. İstanbul: İletişim Yayınları, 2010. Andersen, Hans Christina. 100 Temel Eser-Andersen
Masalları. İstanbul: İş Bankası Yayınları,
2008.
De Gubernatis, Angelo. Zoological Mythology or The
Legendsof Animals. 2. c., London 1872. Duran, Hakkı (2009)Çankırı Araştırmaları (Söz
konusu yazı için 25.01.2011 tarihindehttp:// www.aktifbir.com/forum/f32/cilt-lekeleri-hakkinda-1-a-93 adresli internet sayfasına başvurulmuştur.)
Ergin, Muharrem. Dede Korkut Kitabı.Ankara: TDK Yayınları, 1997.
Ergin, Muharrem. Orhun Abideleri. Ankara:Boğazi-
çi Yayınları, 2001.
Ergun, Pervin.“Aydın’ın Kuyucak İlçesi Düğünle-rinde Maytapçılık Geleneği”, III. Milletlera- rası Türk Halk Edebiyatı veFolkloru, 09.11
Ekim 1995, Konya KB Yayınları, 1995.
Ergun, Pervin. Türk Kültüründe Ağaç Kültü. Anka-
ra: AKM Yayınları 2004a.
Ergun, Pervin. “TürkKültüründe Kavaktan İnen Gelin Motifi”, Mitten Meddaha Türk Halk Anlatıları Uluslar Arası Sempozyumu, Gazi Üniversitesi, 25-27 Kasım 2004b.
Ergun, Pervin. “Türk Gelininin Mitolojik Göçü” Göç
Uluslar ArasıSempozyumu. Balıkesir 28-30
Mayıs 2010.
Gemuev, I. N.-E. L. Lvova. Traditsionnoe Mirovozz- renie Tyurkov Yujnoy Sibiri-Çelovek Obşçest-vo. Novosibirsk 1989.
Graves, Robert-Raphael Patai. İbrani MitleriTekvin- Yaratılış Kitabı. (çev. Uğur Akpur), İstanbul: Say Yayınları, 2009.
Grishchenko, V. N. “Comparison of The Images ofEagle And White Stork in The Folk Beliefs.”Humanitarian Environmental Magazine,Vol.
1. Is. 2. 1999. s. 11-14. (Sözkonusu yazı için,
04. 01. 2010 tarihinde http://www.ln.com. ua/~kekz/english/sum/12-1.htm adresli inter- net sayfasına başvurulmuştur.)
Grişçenko, V. N. “Belıy Aist v Mifologii Evropeyskih Narodov i Sovremennıe Predstavleniye o Pro- ishojdenii İndoevropeystev”. Berkut, 7, Vip.
1-2, 1998.
Gureviç, İ. S. Kultura Severnıh Yakuyov-Olenevodov.
Moskova 1977.
İnan, Abdülkadir. Tarihte ve Bugün Şamanizm, Ma-teryaller ve Araştırmalar. 5.b., Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1995.
İusiumbeli, İrinça. “Gagauz Türklerinin Mitolojisi
Üzerine Bir Deneme”. Millî Folklor, 9 (68),
2005.
Kaşgarlı Mahmut. Divanü Lûgati-it-Türk Tercümesi III. (Çev. Besim Atalay), 4.b., Ankara:Türk Dili Kurumu Yayınları, 1999.
Knab, Sophie Hodorowicz. Polish Customs, Traditi-
on and Folklore.New York 1996.
Novik, Y. S. Obryad i Folklor vSibirskom Şamaniz-
me: Opıt Sopostavleniya Struktur. Moskova
1984.
Oğuz, M. Öcal-Zeliha Oral. Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Halk İnanışları, Nesneler ve Uygula-malar. Ankara: Gazi Üniversitesi THBMER,
2004.
Olgunsoy, Berna. Balıkesir Yöresinden DerlenmişBitki Ve Hayvanlarla İlgili İnanış Ve Uygula-malar Üzerine Bir Araştırma, Balıkesir Üni-versitesi SosyalBilimler Enstitüsü, (Yayım- lanmamış yüksek lisans tezi) Balıkesir 2007.
Ögel, Bahaeddin. Türk Mitolojisi(Kaynaklar ve Açıklamalarıyla Destanlar). 1. c., 2. b., Anka-ra: Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1993.
Popov, A. A. “Semeynaya Jizn u Dolgan”. Sovetskaya
Etnografiya. 4, 1946.
Roux, Jean-Paul. Orta Asya’da Kutsal Bitkiler veHayvanlar. (çev. Aykut Kazancıgül-Lale Ars-lan). İstanbul: KabalcıYayınevi, 2005.
Sagalayev, A. M. Uralo-Altayskaya Mifologiya. No-
vosibirsk1991. Satlayev, F. A. Kumandintsi: İstoriko-Etnografiçeskiy
Oçerk. Gorno-Altays 1974.
Serikbol, Kondıbay. Arğıkazak Mifologiyası. 4. c., Almatı 2004.
S. Ü. THKA ve U. Kaset nu. 1544 (Işık Karakoç tara-fından 21.02.1995 tarihinde Kahramanmaraş/ Narlı’da, Gülümser Fort’tan derlenmiştir.).
Türkyılmaz, Dilek. Türk Kültür
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder