‘Kıble’ Sözcüğünün Kökeni ve Anadolu Tanrıçası Kybele
“Hazreti Peygamber'den çok önce Anadolu’nun büyük Tanrıçası Kybele Mekke’ye götürülerek tapınılmak üzere Kâbe’ye konmuştu. Namazdaki “kıble” sözü Anadolu Tanrıçası Kybele’nin adıdır.”
‘Anadolu Efsaneleri’ kitabında, Anadolu Tanrıçası Kybele’nin adının Hübel’e
çevrilerek Mekke’deki Kâbe’ye dikildiğini anlatan Halikarnas Balıkçısı
‘kıble’ sözcüğünün de Kâbe’deki Kybele Tanrıçasından geldiğini söyler.
Balıkçı, Anadolu’da matriarkal (anaerkil) toplumun ana Tanrısının dişi
olduğunu belirtikten sonra Tanrıça Kybele’nin hayatın, bereketin, tüm
Tanrıların, insanların ve vahşi doğanın anası sayıldığını bu nedenle de
Kybele’ye “Büyük Ana” diye yalvarıldığını söyler. Kybele’nin Anadolu’da Sipylene, Nana, Marienna, Dindymene gibi çok sayıda farklı adı vardır.
Kybele Anadolu’ya Sümerlerden geçmiştir. Sümerlerde ana Tanrıça Kyble’nin sevgilisi de Temmuz’du. İlkbaharda Hıdırellez ve Nevruz şenlikleriyle yine ilkbahara doğru Paskalya
kutlamalarının aslında hep Temmuz’un doğumunu kutlamaktan günümüze
gelen kalıntılar olduğunu söyleyen Balıkçı, Temmuz’un Anadolu’daki
isminin Attis olduğunu, aynı adın Suriye’ye geçtiğindeyse Adon olduğunu belirtir. Adon her yıl bir yaban domuzu tarafından öldürülür ve sonra yeniden dirilirdi. Bu nedenle Samilerde yaban domuzunun eti lanetli sayılmış ve yasak edilmiştir.
Şimdi kitaptan bir bölüme göz gezdirelim: “Kybele
papazlarının hadım olmaları şarttı. Pessinus’ta ve başka yerlerdeki
ayinlerde gürleyen davullar, gümleyen dümbelekler, çınlayan ziller,
üfürülerek çığlıklar salan irili ufaklı çeşitli düdükler pek sürükleyici
bir müzik oluştururdu. Tanrıçanın papazları ise coşkuyla, gözleri
dönmüş olarak fırıl fırıl dans eder ve dönerken çözülmüş saçlarını
savururlardı. Bazen ziyarete gelen delikanlılar heyecana gelir ve
papazların hazır bulundurdukları bilenmiş, büyük bıçaklardan birini
kapınca, erkekliklerine ta kökünden kıyarlardı. Bu gençler papaz adayı
olurlardı.
Erkekliğin Kybele’ye kurban edilmesi
sevap sayılırdı. İşte bundan dolayı tam bir kökten kesiliş ve
özverililiğin (insan yerine koyun kurban etmek gibi) hafifletilmiş ve
simgeleştirilmiş biçimi olan sünnet, Sami ırkında gelenek oldu. Tam
kökünden sünnet, Kybele’ye tapanlarda, simgesel sünnet de Sami ırkında,
yani Yahudi ve Araplarda, platonik sünnet de kadınla ilişkide bulunmayan
Hıristiyan rahiplerinde hâlâ uygulanır.”
Kybele ile ilgili farklı söylenceleri ‘Anadolu Efsaneleri’ kitabında bulabilirsiniz.
***
Halikarnas
Balıkçısı, ‘Anadolu Efsaneleri’ kitabıyla, Anadolu’nun taşına toprağına
sinmiş söylenceleri günümüze taşımakla kalmayıp aynı zamanda tüm
insanlık için bir hazine değerindeki kültür mirasını da ortaya
çıkarıyor. Herodot ile Yunus Emre’yi aynı dilden konuşturan bu kitabın
her sayfasından, duru bir su gibi Anadolu akıyor. Karadenizli Amazonlar,
Kyklop’lar, İda Dağı, Dünyanın İlk Güzellik Yarışması, Kybele, Troya
Savaşı, Marysas’la Apollon’un Müzik Yarışması gibi daha niceleri bu
söylencelerle birlikte yeniden hayat buluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder