27 Temmuz 2019 Cumartesi

Hz. İsa’dan (as) sonra gelen bir nebi: Cercis Aleyhisselâm


  

Hz. İsa’dan (as) sonra gelen bir nebi: Cercis Aleyhisselâm 

FAKİR FUKARA İÇİN ÇALIŞAN BİR NEBİ
Cercîs Aleyhisselâm İsa Aleyhisselâm’ın dini üzere gelmiş ve Îsâ Aleyhisselâm’ın dinini tebliğ etmiş nebilerdendir. Filistin’in Remle kasabasında doğdu, Filistin ve Şam civarında yaşadı. Şehirleri gezer, ticaret yapardı. Gezip gördüğü şehirlerde Hazret-i Îsâ’nın dinini yaymaya çalışırdı. Vazifesi esnasında birçok kişi ona tabi olarak Müslüman oldu.
Hıristiyanlar bu nebiyi St. Georges adıyla tanıyorlar.
Cercis Aleyhisselâm yılsonu geldiğinde sermayesini hesaplayıp ayırır, kazancının tamamını fakir fukaraya dağıtırdı. Derdi ki:
“Benim çalışmam fakir fukara içindir. Ben çalışayım ki, onlar rahat etsinler. Eğer bu maksudum olmasa sermayemi de fukaraya yağma ettirirdim. Kendim de bir köşede oturur, Allah’a ibadet ederdim.”
Cercîs Aleyhisselâm ile ona uyanlar başlangıçta çok gizli hareket ettiler, kâfirlerin şiddetini üzerlerine çekmemeye çalıştılar. Çünkü o devirde putperestlik çok şiddetli idi.
CERCİS ALEYHİSSELÂM KRALIN HUZURUNDA 
Günlerden bir gün Musul şehri Kralı Dâdiyan som altından bir put yaptırmış, halkı puta tapmaya çağırmıştı. Halk da bölük bölük gelmiş, Eflun denilen bu puta tapmıştı. O sıralarda Musul’da bulunan Hazret-i Cercîs (as) bir gün Dâdiyan’ın huzuruna çıkmaya karar verdi. Arkadaşlarına:
“Bu gizlilik içinde ne zamana kadar kalacağız? Kişi dini yolunda gerekirse ölmelidir! Kâfirler yanında zelil yaşamaktan iyidir. Ne kadar malım varsa size veriyorum. Fukarayı gözetin. İhsanınızı eksik etmeyin. Ben bu gün Kralın huzuruna çıkıp hakkı tebliğ edeceğim. Eflun’a tapmanın yanlış ve batıl olduğunu bildireyim. Müslüman olmasını teklif edeyim. Ola ki, Hak Teâlâ ona insaf vere de Müslüman ola! Beni öldürse bile bunu yapayım!” dedi.
Allah’a sığındı ve Kral Dâdiyan’ın huzuruna çıktı. O sırada Kral, Eflun’a tapmayanların da bulunduğunu haber almış, kızgınlığından küplere binmiş vaziyetteydi. Cercîs Aleyhisselâm dedi ki:
“Ey Kral! Allah’ın kullarına kızarsın! Oysa sen de Allah’ın bir kulusun! Onlar da Allah’ın kullarıdırlar ki Allah onları sana muhtaç eyledi. Bu halkı secde etmeye çağırdığın put mel’undur! Senin Allah’ın vardır ki, seni ve bütün varlıkları O yaratmıştır. Bütün mahlûkat O’nun kullarıdırlar. Bütün mahlûkata O rızık verir. Bütün mahlûkata hayat veren, diri eden, yaşatan ve öldüren O’dur. Seni yaratan Allah’ı bırakıp senin gibi bir mahlûku altından ve gümüşten düzdürüp, ilâhımdır dersin! Onun ne faydası vardır, ne zararı? Bundan vazgeç! Küfrü terk et. Allah’a iman et.”
Kral Dâdiyan kızgınlığından ağzı köpürmüş vaziyette Cercîs Aleyhisselâm’a baktı ve bağırdı:
“Sen kimsin behey adam? Nereden geldin ki bana anlaşılmaz sözler söylersin?”
Cercîs Aleyhisselâm gayet sakin cevap verdi:
“Ben Allah’ın zayıf ve hakir bir kuluyum! Geldim ki seni Allah’a dâvet edeyim! Puta tapmaktan ve halkı puta taptırmaktan vazgeçesin de Allah’a dönesin!”
Kral Dâdiyan adeta çıldırmıştı. Fakat Cercis Aleyhisselâm’ın fikirlerini aklınca çürütmeden onu cezalandırmayı makamına uygun bulmadı. Dedi ki:
“Senin övdüğün ilâh eğer gerçekten de dediğin gibi olsaydı, seni böyle aç ve sefil bırakır mıydı? Görmez misin benim ilâhım bana nice mertebeler verdi! Bu gördüğün halkın içinde nice zenginler vardır. Cümlesi de bu Eflun’un uğurlu inancıyla zengin oldular…”
Cercis Aleyhisselâm:
“Allah isterse bu dünyada verir, isterse âhirette verir. O verdiği zaman ebedî olarak verir. Bu dünya geçicidir. Kaç günlük krallığın var? Hiç düşündün mü? Devlet dediğin ebedî olmalı! Nimet dediğin sonsuz olmalı! Lezzet ve keyif dediğin hesapsız olmalı! Senin sahip olduğun bütün varlıklar ise yok olmaya mahkûmdur!”
CERCİS ALEYHİSSELÂM TEBLİĞİN BEDELİNİ CANIYLA ÖDEDİ
Cercis Aleyhisselâm Kral Dadiyan’a tebliğini yaptı, fakat bedelini canıyla ödedi.
Kral ona dayanılmaz işkenceler yaptırdı. Ağaçlara bağlattı. Mübarek vücudunu demir taraklarla tarattı. Ateşten ve kaynar sulardan geçirdi.
Cercîs Aleyhisselâm her türlü işkenceden mu’cize eseri sağ olarak kurtuldu. Mücadelesinden yılmadı. Fakat nihayet bir gün bu işkencelerle şehit oldu.1
Batıda karşılaşılan bu kavimin “Câbiris” ( جابرس) halkı olduğu söylenmiştir.[1] Onlara “Süryânî’de denilmiştir. Onların Semûd neslinden iman edip de geride kalanlar olduğu ve Cürcisan’da (  جرجيشا) yaşadıkları söylenmiştir.[2]

Ebû Zeyd es-Sühey’den gelen rivâyette: “Bu Semud soyundan gelen bir kavimdir. Câbirsâ denilen büyük bir şehirde otururlardı. Câbirsâ’ya, Süryanicede buna ‘Cercisa’ derler.” demiştir.[3]Dipnotlar:

1- Tarih-i Taberî, 2/186.
[2] el-Kurtubî, C.11, s.51. Daha teferruatlı bilgi için bkz. es-Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, C.5, s.439-440-441; et-Taberî, Tefsîru’t-Taberî, C.16, s.17-18; es-Se`âlebî, a.g.e., C.2, s.394.
[3] el-Âlûsî, C.16, s.33.

“...Dedi ki: ‘Ey Zülkarneyn, (istiyorsan onları) ya azaba uğratırsın veya içlerinde güzelliği (geçerli ilke) edinirsin.’ Dedi ki: ‘Kim zulme saparsa biz onu azap edeceğiz, sonra da Rabbine döndürülür, O da onu görülmemiş bir azapla azap edilir. Kim de iman eder salih (iyi) amelde bulunursa, onun için güzel bir karşılık vardır. Ona buyruğumuzdan da kolay olanını söyleyeceğiz.”


Batıda karşılaşılan bu kavimin “Câbiris” ( جابرس) halkı olduğu söylenmiştir.[1] Onlara “Süryânî’de denilmiştir. Onların Semûd neslinden iman edip de geride kalanlar olduğu ve Cürcisan’da (  جرجيشا) yaşadıkları söylenmiştir.[2]


Ebû Zeyd es-Sühey’den gelen rivâyette: “Bu Semud soyundan gelen bir kavimdir. Câbirsâdenilen büyük bir şehirde otururlardı. Câbirsâ’ya, Süryanicede buna ‘Cercisa’ derler.” demiştir.[3]





Hayatı hakkında çok az şey bilinen, Roma İmparatorluğu’nun bir askeri iken Hıristiyanlara zulmetmeyi reddedince idam edildiği sanılır. Bugün Kapadokya’da bulunan Başköy(Potamya,Megasus,Kavasus) köyüne dehşet saçan bir ejderhayı öldürmesi hikâyesi Orta Çağdan beri dillerde dolaşır.




İslami kaynaklarda ismi Cercis Aleyhisselam olarak geçer ve peygamber olduğu düşünülmektedir.Evliya Çelebi Seyahatname isimli eserinde Diyarbakırdan (Silvan İlçesi) bahsederken buranın "Cercis Nebi" ümmetinden insanlar tarafından kurulduğunu söylemiştir












Hz. Cercis’in (a.s.) Şam civarlarında ve Filistin’de yaşadığı ve Hz. İsa’dan (a.s.) sonra geldiği için, onun dininin hükümlerini devam ettirdiği ve Musul şehri Kralı Dâdiyan tarafından şehit edildiği rivayet edilmiştir. (bk. Tarih-i Taberî, 2/186) Günümüz Hristiyanları tarafından St. Georges ismiyle anılan Hz. Cercis’in (a.s.) Filistin’in Remle kasabasında doğduğu ifade edilir. 


Cercis Aleyhisselam'ın yaşadığı bölge, putperestlerin elinde olup Dadıyan adında zalim bir hükümdarları vardı. Cercis Aleyhisselam, şehirleri dolaşarak ticaretle meşgul oluyor ve kazancının bütününü fakirlere dağıtıyordu. İdarecileri ikaz ederek halka zulmetmelerini önlemeye çalışırdı.


Yine bir defasında, kralı hidayete davet ederek, zulümden vazgeçirmek maksadıyla Musul'a gider. Yanına da değerli hediyeler alır. Kral, büyük bir ateş yakıp halkı etrafına toplamış, kendilerinin yaptığı eflun adlı puta tapmalarını istiyordu. Kral bu isteğini yerine getirmeyenleri ateşe atıyordu. İşte bu sırada Cercis Aleyhisselam gelir. Bu feci durumu görünce, önce bütün malını müminlere dağıttı ve daha sonra da krala giderek; hiddet ve kızgınlığı bırakmasını, zulmü terk etmesini, kendisinin emin bir nasihatçi olduğunu, kendisine inanmasını söyler. Hem kendisinin, hem de zulmettiği insanların Allah'ın kulu olduklarını, yoktan var etmenin sadece Allah'a mahsus olduğunu, kendisi dahil tüm insanların Allah'ın aciz kulları olduklarını ve ibadetin sadece Allah'a yapılabileceğini, rızkı verenin Allah olduğunu tebliğ eder. İnsanları puta tapmaya zorlamaktan vazgeçmesini, onu kırmasını, Allah'a iman etmesini ister.


Hazreti Cercis (as)'ın daveti kabul edilmediği gibi, puta tapması istenir, reddedince de uzun sürecek olan işkencelere maruz kalır. Kral, Cercis Aleyhisselam'ı bir ağaca bağlatarak mübarek vücudunu demir taraklarla taratır. Demir taraklarla tarandıkça etleri lime lime olur. Etleri iplik iplik döküldüğü halde ölmeyen Hz. Cercis'in üzerine keskin sirke ve tuz döktürür. Büyük bir demiri önce ateşte iyice kızartıp başının üzerine koyarlar. Cenab-ı Hak, Onu tekrar eski haline getirir. Bu durum karşısında kral ve adamları ne yapacaklarını şaşırırlar ve yeni çareler ararlar.


Büyük bir kazan kurdurup altında ateş yaktıktan sonra, Cercis Aleyhisselam'ı içine atıp kapağını kapatırlar. Kazanın kapağı uzun bir süre kapalı tutulduktan sonra, ölmüş olduğuna hükmedilerek kapağı açtıklarında hayrete düşerler. Çünkü, yine Ona bir şey olmamıştır. Krallığını kaybetmekten korkmaya başlayan hükümdar, Cercis Aleyhisselam'ın zindana hapsedilmesini emreder.


Zindana hapsedilen Cercis Aleyhisselam, zindanda da rahat bırakılmaz. Başkalarıyla görüşüp onları hidayete davet etmesin diye el ve ayakları çivilendiği gibi, büyük bir mermer taşı da üzerine yaslarlar. Ancak, Cenab-ı Hak bir melek göndererek kurtarır ve kendisine yapılan işkencelere sabrederek vazifesine devam etmesini emreder. Kafirler tarafından dört kez şehid edileceği, her seferinde tekrar diriltilerek yüksek mertebelere nail olacağı kendisine vahyedilir. Bu durum kendisini ziyadesiyle sevindirir.


O'nu tekrar karşılarında görünce, yakalatıp ikiye ayrıştırılan bir ağacın arasına koyup sıkıca bağlandıkları gibi vücudundan et kopararak insan eti yiyen aslanların önüne atarlar. Cercis Aleyhisselam tekrar kral ve adamlarının karşısına çıkar. "Bu adam Cercis'e ne kadar çok benziyor." demeye başladılar. Düştükleri acziyetten kurtulamayan kralın adamları, "Bu adam çok iyi bir sihirbazdır, kendini bir ölü bir diri gösteriyor." dediler. Sihirbaz olduğu için de karşısına iyi bir sihirbaz çıkarmaya karar verirler. Zaten kendi ülkelerinde çok sayıda sihirbaz da mevcuttu.


Sihirbazların üstadını bularak kralın karşısına çıkarırlar. Sihirbaz bir kap içindeki suya çeşitli sihirler yapıp üstüne okuduktan sonra Cercis Aleyhisselam'a içirmelerini ister. Cercis Aleyhisselam getirilen suya hiç itiraz etmeden "Bismillahirrahmanirrahim" deyip içer. Durumu gören sihirbaz, bu ancak Allah'ın işi olabilir, yoksa kesinlikle ölürdü, deyip iman eder. Kral, hiddetlenerek sihirbaza "Ne çabuk da aldandın." diyerek tepki gösterir. Sihirbaz ise, aldanmadığını, her şeye kudreti yeten alemlerin Rabbi olan Allah'a iman ettiğini söyler.


Sihirbazın iman ettiğini kimseye söylememesi ve halkın iman etmesini önlemek için dilini keserler. Ancak, olay halk arasında yayıldığı gibi bir çok kişi de iman eder. Zalim kral, bütün müminleri toplatıp hepsini şehid ettikten sonra Cercis Aleyhisselam'ı da şehid ettirir. Daha sonra bu kavim ateşle helak edilir.





                                                                                                                                                                                                                                                               ASHABU'L-UHDÛD


4958 - Hz. Süheyb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: 

"Sizden öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir râhip yaşıyordu. (Bir gün giderken) rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, râhibe uğruyor, yanında (bir müddet) oturup onu dinliyordu. 
(Bir gün) delikanlıyo sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu râhibe şikayet etti. Rahip ona: 
"Eğer sihirbazdan (dövecek diye) korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tenbihte bulundu. 
O bu halde (devam eder) iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. (Kendi kendine ) 
"Bugün bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş aldı ve: 
"Allahım! Eğer râhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı râhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona: 
"Evet! Bugün sen benden efdalsin (üstünsün)! Görüyorum ki, yüce bir mertdebedesin. Sen imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!" dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözlyeri kör olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da: 
"Ben kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. 
Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral: 
"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu. 
"Rabbim!" dedi. Kral: 
"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam: 
"Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, (gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan) oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona: 
"Ey oğul! Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan: 
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da râhibin yerini haber verdi. Bunun üzerine râhip getirildi. Ona: 
"Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan getirildi. Ona da: 
"Dininden dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti. 
"Onu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman (tekrar dininden dönmesini talep edin); dönerse ne âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan: 
"Allahım, bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral: "Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi. 
"Allah, onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından bazılarına teslim etti ve: 
"Bunu bir gemiye götürün. denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âla, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan orada: 
"Allahım, dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral: 
"Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Oğlan. 
"Allah onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra Kral'a: 
"benim emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O nedir?" diye sordu. Oğlan: 
"İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Oğlanın Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: 
"Oğlanın Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk: 
"Oğlanın Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra krala gelindi ve: 
"Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlannın Rabbine iman etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral: 
"Kim dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hükümdara "sen at!" diye emir verildi. 
İstenen derhal yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu: 
"Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi."
Müslim, Zühd 73, (3005); Tirmizi, Tefsir, Bürûc, (3337).

DERLEME : YAVUZ TELLİOĞLU


Kadim bilgeliğin iki sembolü: Gandalf ve Merlin

 


Olorin, Mithrandir, Incanus, Tharkun ya da film serilerinden aşina olduğumuz ismiyle Gandalf. Orta Dünya'da Sauron'a karşı verilen mücadelenin en önemli aktörlerden biri. Gri cüppesi, sakalı ve duruşuyla yaşlı dede görüntüsüne sahip olan bu canlı aslında insan değil, bir Maia. Maia'ların bildiğimiz anlamda meleğe tekabül ettiği kabul ediliyor. 

Gandalf, Tolkien'in kurgusal dünyasında en kritik yerlerde karşımıza çıkıyor ve böylelikle kötülüğe karşı iyiliğin zafer kazanmasını sağlıyor. Maia'lar meleklere benziyor ama Maia'ların özgür iradesi, dinlerdeki meleklere göre çok daha güçlü. Yani Gandalf sırf iyiliğe programlandığı için iyilerin yanında savaşmıyor. Sonuçta Sauron ve Saruman da bir Maia'dır. Maia, Orta Dünya'nın yaratımından önce var olan canlılardır ve Orta Dünya'ya gönderilmişlerdir. 

Gandalf'ın fantastik evrende geçen kurgusal bir karakter olmanın da ötesinde gerçek tarihteki kadim bilgeliğin bir temsilcisi olduğunu düşünüyorum. Eski dönemlerdeki bilge, büyücü ve önderlerinin en kapsamlı şekilde yansıması olarak görüyorum.

İnsanların dünyasına gönderilen insanüstü bir varlık. Onun bu özelliği bana çok tanıdık birini çağrıştırıyor, Merlin'i.

Merlin'le ilgili yazımı okursanız onun insanüstü bir varlık olduğuna dair güçlü emareler bulabilirsiniz. O benim tahminlerime göre bir cindi veya geçmişin kadim bilgelerinden biriydi. Gandalf Orta Dünya'nın insanlarının birleşmesini sağlayan bir rol üstlendi. İyilerin birliğine giden yolda Aragorn kral oldu ve böylelikle insanları birleştirdi. Merlin de Arthur'un kral olmasını sağlayarak ülkeyi birleştirdi ve istilacılara karşı savaştı. Gandalf ve Merlin de Aragorn ve Arthur gibi iki birleştirici figüre yardım etti. İkisi de insanüstü özelliklere sahipti. 

Belki de Merlin de Gandalf gibi Tanrı tarafından insanlara yardım etmesi için bilerek gönderilen bir cindir. Burada şöyle bir soru ortaya çıkıyor: Tanrı onları neden gönderdi? Bu bir dengesizlik yaratmıyordu? Orta Dünya'da Valar adı verilen bir nevi alt tanrılar Gandalf'ın yanı sıra 4 Istari(Büyücü) daha yolluyor. Fakat hepsi Gandalf kadar etkili olmuyor hatta içlerinden Saruman büsbütün kötülüğü seçiyor. Gandalf, Balrog'la dövüştükten sonra daha güçlü şekilde Ak Gandalf olarak tekrar gönderiliyor. Game of Thrones yazarı George R. R. Martin tarafından da eleştirilmiş olan böylesi bir olayı Tolkien neden yapıyor? Merlin'e baktığımızda ise karanlık çağların en karmaşık zamanların da yaşıyor ve her türden bilgeliğiyle etrafını aydınlatıyor. Merlin nereden bakarsanız bakın sıradan bir büyücü değildir. İkisinin de rolü zorunlu olarak içinde bulundukları durumla açıklanabilir.

Gandalf'ın durumu içinde bulunduğu durumla ve fantastik evrenle, Merlin ise Hz. Süleyman dönemindeki bilgelikle açıklanabilir. Gandalf tekrar dönmeliydi çünkü kötüler ve iyiler arasındaki denge kötüler lehine çok açılmıştı. Zaten film serisinden anladığım kadarıyla işin esprisi iyilerin durumları yetersiz olsa da kötüleri yenebilmeleriydi. Son savaşta Mordor'un kapıları önündeki kalabalıktan rahatlıkla görüleceği üzere kötüler Gandalf geri dönmesine rağmen iyilerden kat kat üstündüler. 

Merlin'in yeteneklerini Süleyman'a verilen imkânlarla açıklıyorum çünkü ben Merlin'in Hz. Süleyman'a hizmet etmiş bir cin olduğunu tahmin ediyorum. Süleyman'a neden bu kadar yetenek ve imkân verildiği hâlâ tartışılan bir konu. Bildiğimiz kadarıyla Süleyman döneminde güçlü bir kötü karakter veya olay yoktu. Süleyman çok ihtişamlı bir krallığa hükmetti ve işin ilginç tarafı o da birleştiriciydi. Tanrı birleştirici insanları seviyor olmalı. Süleyman dönemiyle Allah'ın ne mesaj verdiğiyle ilgili şu çıkarım yapılabilir: Zenginlik iyiye kullanılabilir. Makul bir çıkarım. Merlin de yeteneklerini iyiye kullanan ve topluma öncülük eden birisiydi.  

Gandalf ve Merlin görsel tasarım olarak da birbirlerine çok benzerler. İkisinin de kendiyle özdeşleşmiş ve bütünleşmiş asası vardır. İkisi de sivri uçlu şapka ve uzun cübbe giyer. Tolkien Gandalf karakterini oluştururken Nordik mitlerinden esinlendiğini belirtmiş ve onun için "Gezgin Odin" adını kullanmış. Tolkien bildiğim kadarıyla Merlin'le ilgili bir şey söylememiş. Ben bu duruma hayret ediyorum açıkçası çünkü iki karakter birbirine öylesine benziyor ki internette iki karakterin konsept çalışmalarını genellikle birbirine karıştırıyorum. İki karakter de büyücü denince zihinde oluşan imgeyi temsil eden en önemli karakterler. Tolkien bilerek Merlin adını kullanmıyor gibi bir fikre inanmak istemiyorum ama şüphenin olumlu yönleri beni bu konuda kararsızlığa itiyor. Bu noktada Carl Gustav Jung'un arketipleri bize iki karakteri anlamamıza yardım edebilir.

Gandalf bilge, savaşçı ve büyücü aktetiplerin mükemmel bir birleşimini temsil ediyor. Merlin'in savaşçılığı Gandalf kadar belirgin değil, o daha çok büyücülük ve danışmanlıkla ön plana çıkıyor. Kral Arthur ve Merlin Yaşıyor adlı kitabımda Merlin'i Rahip Mesih'e Kral Arthur'u da Kral-Savaşçı Mesih'e benzetmiştim. Rahip Mesih manevi dünyayı temsil ederken Kral-Savaşçı Mesih de maddi iktidarı temsil ediyor. Bu isimlendirmeye Gandalf ve Aragorn da uyuyor. 

İki karakterin de seçkin özellikleri, hayatta bizim bilmediğimiz kötülüklere karşı olağanüstü önlemler alınması gerektiğini anlatıyor olabilir. Kur'an'daki Tanrı'nın müdahalelerine baktığınızda bir doğa olayını kullandığını görmekteyiz. Buradan yola çıkarak Merlin'in kötü bir karaktere karşı bilemediğimiz bir görevi olduğu sonucuna ulaşılabilir. Yani yaşadığı dönemde kendisine benzer yetenekleri olan kötü bir canlı var yaşamış olabilir.

Diğer benzerlikleri de şudur: İkisi de gezgindir. Gandalf'ın bilinen adlarından biri Harad halkının verdiği Incanus'tur. Abartılı bir bir benzetme olur mu bilmiyorum ama Merlin, Incubus adı verilen bir iblisin oğludur. Incanus ve Incubus açıkça birbirini andıran isimler. İki isim tesadüfen benzese bile sorun değil. Şu ana kadar anlattıklarım tabloyu net olarak ortaya koyuyor.

Gandalf'ın savaşçılığı iyileri zafere ulaştırmıştır. Kötülerin en güçlüleriyle yüzyüze mücadele etmiştir. Bu açıdan iyilerin temsilcisi ve en güçlüsü gibidir. Balrog'la Saruman'la Cadı-Kral'la, Sauron'ın ağzıyla mücadele etmiş, onlara karşı koymaya çalışmıştır. Ayrıca iyi bir seçicidir. Bilbo Baggins ve Frodo konusnda yanılmamıştır. Bu açıdan hisleri kuvvetlidir denebilir.

Tolkien'in Gandalf için "Gezgin Odin" demesi Odin'in özelliklerine bakıldığında daha iyi anlaşılıyor. Odin savaş, bilgelik, büyü, kehanet zafer avcılık ve ölüm tanrısıdır. Bu özellikler Merlin için de uymaktadır. Ayrıca Odin gibi Merlin'in de kuzgunu olduğu söylenir. Aslında bu konu bizi daha önceki bir yazımda ele aldığım ortak bilgelik kaynağı konusuna götürüyor. Tolkien de Gandalf karakteriyle birlikte bize ortak bilgelik kaynağını anlatıyor olabilir. Farklı toplumlarda benzer özellik gösteren üstün yetenekli bilgeler aynı ortamda yetişen veya aynı kökene sahip canlılar olabilir. Hikâyelerde ve mitolojilerdeki ünlü tanrıları ve üstün insanları bu perspektifle değerlendirmek bu isimleri ve o dönemdeki toplumu daha iyi anlamamızı sağlayabilir. 

Merlin'in Hz. Süleyman'a hizmet eden cin olma ihtimali tek yüzük ve Hz. Süleyman'ın yüzüğü arasında kurulmaya çalışılan bağa destek mahiyetinde olabilir. 

Yararlandığım ve tavsiye ettiğim kaynaklar:

https://www.wannart.com/gandalf-kimdir/
http://sutubogda.com/tolkiende-maddi-otorite-ve-manevi-iktidar-sembolizmi-uzerine/
http://buyuculer.kayiprihtim.org/gandalf.html
https://www.youtube.com/watch?v=ASb-GmgmEpY



Büyücü Merlin kimdir? Hz. Süleyman'ın Cini mi? Atlantisli Osiris Rahibi mi? Peygamber mi? Sıradan bir Büyücü veya Danışman mı?




Merlin, Kelt kökenli Galler şiirlerinde Myrddin adıyla geçer ve genellikle büyücü olarak gösterilir.[1] Daha sonra Geoffrey Monmouth’un kitabında Merlin Ambrosius olarak gözükür.[2]İngiltere’nin kuzeybatısındaki Cumbria şehrinde doğduğu tahmin edilmektedir.[3] Merlin, farklı kaynaklarda genel olarak yedi şekilde karşımıza çıkar: Ormanlarda yaşayan yabani adam, mükemmel çocuk, peygamber, şair, danışman, büyücü ve aşık.[4] Arthur’la ilgili kaynaklarda kesif bir Hıristiyanlık teması olmasına rağmen, Merlin’in Hıristiyanlığa direnen ve ormanlarda yaşayan bir pagan şaman olduğuna dair tahminler bulunmaktadır.[5]


Merlin’i tanımlayacak en iyi ve en kesin söz tüm zamanların en tanınmış büyücülerinden biri olduğudur. Asıl olarak Kral Arthur efsaneleriyle özdeşleşmiş bir isimdir. 


Merlin babasız doğmuştur. Merlin’in Incubus[6] adlı şeytanın oğlu olduğu bilinen bir anlatıdır Buna göre şeytan dünyaya inerek kendinden nesil devam etmesini istemiş ve bu amaçla bakire bir kadınla beraber olmuştur. Bu beraberlik sonrası doğan çocuk yani Merlin, daha bebekken konuşmuştur, hatta o yaşta kendisinin durumu için kurulan mahkemede kendi kendisini savunmuştur. İsa’ya da atfedilen bebekken konuşma yeteneğinin Merlin için de söylenmesi çok ilginç. Bir diğer benzeşme ise Merlin ve İsa’nın babasız doğmasıdır. İki aktör için de olağanüstülüklerin benzer olması çeşitli soruları gündeme getirir. Acaba Merlin, gerçekten bir peygamber miydi?


Bazı anlatılarda Merlin, geleceği kristal bir mağarada görmektedir. Gelecekte olacak olan olaylar bu mağarada kristaller üzerinde görüntüler olarak belirir.


The Lost Years of Merlin adlı kitaba göre Merlin’in annesi Elen (başka bir kaynakta[8] Aldan diye geçer), Yahudilik, Hıristiyanlık ve Druid anlayışını birleştirerek kendine yeni bir bilgelik oluşturmuştur. Oğlu Merlin’i de buna göre eğitmiştir.[9]
Merlin hakkında değerlendirme yaparken sağlıklı sonuçlar için şu tespitler göz önüne alınmalı: “Merlin ne tamamen karanlıktır ne de tamamen ışıktır; o tam olarak bir insan da değildir bir tanrı da; o gerçekten yaşlı da değildir genç de değildir.”[10]


Dünyanın en ünlü gizemleri yapılarından biri olan Stonehenge, ilk olarak Robert de Baron’un ifade ettiği şekliyle Merlin’le özdeşleştirilir.[11] Daha sonra bir ihtimal olarak sıkça dile getirilir.  Stonehenge adı “asılı taşlar” anlamına gelmektedir. Ancak Arthur efsanesindeki önemli büyücülerden biri olan Merlin’in bu yapıyla ilişkilendirilmesi, bazı soruları beraberinde getirmektedir. Çünkü bu gizemli yapı, Arthur efsanesinin geçtiği dönemden çok çok önce Britanya’da mevcuttur.

Merlin’in Kral Arthur efsanesinde oynadığı kanıksanmış rollerinin ötesinde bir karakter olduğunu düşünüyorum. Onun hakkında belirlediğim üç ihtimal var:

·         * Hz. Süleyman’ın Cini
·         * Atlantisli Osiris Rahibi
·         * Hak Peygamber


-      Merlin, Süleyman Peygamber’in cini olabilir mi?

            Merlin’e atfedilen özelliklere baktığımızda ben onu, Süleyman peygambere hizmet eden cinlere benzetiyorum. Süleyman’ın cinleri de, Kur’an’da geçtiğiyi şekliyle Merlin’in yaptığı işlere benzer faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Mesela Sebe Suresi 13. ayette cinlerle ilgili detaylara bakalım:

            “Onlar Süleyman'a kalelerden, heykellerden, havuzlar kadar (geniş) leğenlerden, sabit kazanlardan ne dilerse yaparlardı. Ey Davud ailesi! Şükredin. Kullarımdan şükreden azdır!”

            Ayeti ilk okuduğumda aklıma Merlin’den başka bir şey gelmedi. Çünkü Merlin için de çok fazla mimarlık, yapı ustalığı, alet edevat yapımı gibi yeteneklerden bahsedilmektedir. Örneğin Camelot’u inşa eden, yuvarlak masayı yapan, hatta Stonehenge ile bile ilişkilendirilen odur. Ayrıca ayette leğen ve kazanlardan bahsetmesi de ilginçtir. Kitapta çokça vurgulayacağım gibi Keltler, kazan, kap, kâse gibi aletlerle özdeşleşmiş bir topluluktur.

            Çeşitli kaynaklarda Merlin’in Süleyman adında bir kuzgununun olduğundan ve Merlin’in Süleyman Mabed’inin yapı planlarını bildiğinden bahsedilmektedir.[1]

Ben Arthur’u Davud peygambere benzettiğimden dolayı, bu benzerlik pek sürpriz görünmemekte. Davud, Süleyman’ın babasıdır. Merlin, Arthur gibi Arthur’un babasına da danışmanlık yapmıştır. Daha önce tarihin en ünlü krallarının ayrıt edici özelliği olan kral-taht-kılıç üçgenine, bir de büyücü, sihirbaz veya sıradışı güçleri olmayan ama kralın başarısında büyük rol oynayan danışmanları, hizmetkârları ve yardımcıları da ekleyebiliriz. Yine de birisinin dinsel, diğerinin mitolojik evren ve kapsamda olduğunu göz önünde tutmamız gerekli. Birebir uyuşmanın olması çok zor. Farkların farkında olmak, sağlıklı değerlendirme açısından önemli ama bu tarz benzerlikler gerçekten heyecan verici. Özellikle Kur’an’da Sülayman’ın bu kadar muazzam krallığından bahsedilirken, leğen ve kazan gibi aletlere vurgu yapması, bizim için önemli ipuçları sağlamaktadır.

            Süleyman ve Davud’la ilgili bağlantıyı güçlendirecek hususlardan biri de, Kutsal Kâse ortaya çıktığında yanında beliren malzemelerle ilgili olan söylencedir. Söylenceye göre kâse göründüğünde yanında gözüken kutsal malzemeler şöyledir: tabak, kesik bir baş, kan damlayan mızrak ve kılıç. Kılıcın büyük ihtimalle Davud’a ait olduğu ve kendinden sonra gelen oğlu Süleyman’ın kılıcı bir gemiye koyduğundan bahsedilir. Diğer motifler ise kitapta anlatılan sembollerin toplamını sunar. Motiflerin birbirleriyle uyumlu olması, Davud’un kılıcının kâseyle bağlantılı olduğunu gösterebilir.

            The Lost Years of Merlin adlı kitaba göre Merlin’in annesi Elen (başka bir kaynakta[2] Aldan diye geçer), Yahudilik, Hıristiyanlık ve Druid anlayışını birleştirerek kendine yeni bir bilgelik oluşturmuştur. Oğlu Merlin’i de buna göre eğitmiştir.[3]

Merlin hakkında değerlendirme yaparken şu tespitler göz önüne alınmalı: “Merlin ne tamamen karanlıktır ne de tamamen ışıktır; o tam olarak bir insan da değildir bir tanrı da; o gerçekten yaşlı da değildir genç de değildir.”[4] Bu tespit Kâse hikâyelerinde, Katharlar’da, gnostiklerde, düalistlerde görülen kaırşım özelliğiyle paralel görünmektedir.

            Dünyanın en ünlü gizemleri yapılarından biri olan Stonehenge, ilk olarak Robert de Baron’un ifade ettiği şekliyle Merlin’le özdeşleştirilir.[5] Stonhenge adı “asılı taşlar” anlamına gelmektedir. Ancak Arthur efsanesindeki önemli büyücülerden biri olan Merlin’in bu yapıyla ilişkilendirilmesi, bazı soruları beraberinde getirmektedir. Çünkü bu gizemli yapı, Arthur efsanesinin geçtiği dönemden çok çok önce Britanya’da mevcuttur.

-          Atlantisli Osiris Rahibi

Merlin’in Stonehenge’le özdeşleştirilmesi, pek çok ihtimali ve senaryoyu gündeme getirir.

Stonehenge, hakkında yapılan spekülasyonlar itibariyle Mısır Piramitlerine benzer. Örneğin Mısır Piramitlerinin taşlarının büyücüler yoluyla hiç dokunmadan yerlerine konduğu çeşitli kaynaklarda geçen bir iddiadır. Buna benzer şekilde Stonehenge’i oluşturan taşların da Merlin tarafından uzaktan hiç dokunulmadan yerlerine yerleştirildiği, bu gizemli taşlara dair öne sü  rülen iddialardan biridir. Merlin’in Süleyman zamanındaki bilgeliğe ve Mısır’la özdeşleşmiş yeteneklere sahip olması, onun Kayıp Kıta Atlantis’e dayanan bir köke ve Mısır’da inisiye edilmiş bir Osiris rahibi olduğu sonucuna sebebiyet verebilir. Benim tahminim bu kadar büyük büyü gücüne sahip bir kişinin böyle bir kökene sahip olması, olmamasından çok daha büyük bir ihtimaldir. Ki zaten göründüğü kadarıyla o, Britanya ormanlarında kendini yetiştiren bir şamandan daha ötesidir. Bu konuda çok eminim.

Merlin’in Atlantisli olduğunu sadece büyü yetenekleriyle değil, Keltlerin Avalon Adası’na dair inançlarından da çıkarılabilir. Onlar kendilerinin Avalon’dan geldiklerini belirtirler. Avalon’ın olası yerleri göz önüne alındığında bu adanın Britanya’nın batısında veya güneyinde olduğu anlaşılmaktadır. En fazla kabul edilen konuma göre Atlantis de Britanya’nın güneybatısındadır. Yani Keltler Atlantisli olabilir.

Avalon, Kral Arthur Efsanesi’nde de önemli bir rol oynamaktadır. Arthur yaralandığında sadece ehil kişilere görünen bazen sisle kaplı olarak resmedilen Avalon’a götürülüyordu. Coğrafi benzeşmeden yola çıkarsak, Avalon’un aslında Atlantis olduğu ve oraya sadece ehil kişilerin veya farklı bir anlatımla inisiyelerin gidebildiği sonucuna ulaşılabilir. Arthur ve Merlin’in kendi dönemlerindeki profillerine baktığımızda onların inisiye derecelerinin çok çok yukarıda olduğu anlaşılmaktadır.

Atlantis, Mu kıtasının bir kolonisiydi, Mısır da Atlantis’in kolonisiydi. Atlantis zamanla bağımsızlaştı. M.Ö. 10.000-12.000 dolaylarında büyük bir tufan neticesinde Mu ve Atlantis battı.
   
Osiris, o dönemde bozulmuş Mu dininde reform yapan bir bilge ve din adamıdır. Mu rahiplerinin bozduğu dini tekrar tek Tanrılı hâle getirmeye çalışmıştır. Yaptığı reformlar nedeniyle dinin yeni şekline “Osiris dini” adı verildi. Bu dini Mısır’a taşıyan Hermes oldu. Hermes’in Mısır’daki adı Thoth’du. İbraniler’in Enoch peygamberinin ve Kur’an’da ismi geçen İdris’in de aslında Thoth-Hermes olduğuna dair güçlü emareler vardır.

Atlantis genelikle ileri medeniyet olarak anlatılmaktadır. Efsaneye göre Atlantis’te günümüzde dahi ulaşılmamış veya yeni yeni ulaşılan teknolojiler vardır. Örneğin elektirk, atom, güneş enerjisi daha o dönemlerde kulanılıyordu ve üzerinde araştırmalar yapılıyordu. Cihangir Gener’in aktardığına göre Atlantis yok olmadan önce rahip sınıfı bozulmuştu. Fakat içlerinde ışık rahipleri ve bilim adamı olan rahipler bozulmamıştı. Bu rahipler zamanla gizlenme ihtiyacı hissettiler. Bilim adamı rahiplere mason deniyordu. Bu masonlar aynı zamanda bugünkü anlamıyla taş ustası ve mimardılar. Gener’in aktardığına göre Mason kelimesi, tanrının eril, dişil yönlerini ve ilahi kelamı ifade eder. M, Mu kıtasını; A, Atlantis’i; Son, ilahi kelamı sembolize eder. Oğul ve güneş olarak kullanılan kelimenin kökeni buraya dayanır. Son aynı zamanda Osiris’i sembolize eder. Mason denilen rahipler, topluma öncülük eden Osiris rahipleridir.[6]  

Eldeki ipuçları, efsaneler ve ihtimaller işaret etmektedir ki, Merlin, Atlantisli bir bilim adamı rahip yani masondur, Osiris rahibidir. Mısır’a çok büyük ihtimalle Hermes’le beraber göç etmiştir.
Atlantis ihtimalini doğru kabul edildiğinde Merlin’in şöyle bir serüveni karşımıza çıkar:

Mu è Atlantis è Mısır è Filistin è Britanya

Atlantis kıtası batmış olmasına rağmen Merlin yaşadığına göre o, Atlantisliler tarafından kolonileştirilen Mısır’a ya da Aztek ve Maya gibi kolonileştirilen yerlere göç etmiştir. Fakat Süleyman ve Britanya bağlantisinin gösterdiği gibi o, büyük ihtimalle Mısır’a gitmiştir. Direkt olarak Filistin diyarına gitmesini zayıf olarak görüyorum çünkü onun piramitlerde görev aldığını düşünüyorum.

Hermes’in veya diğer adıyla Thoth’un tanrılaştırıldığı düşünüldüğünde bölgede kalıcı izler bıraktığı anlaşılmaktadır. Mısır’da büyücülerin olduğu bilinse de Merlin ismine rastlamayız. Sezgilerim beni yanıltmıyorsa o, piramitlerin inşasında görev aldıktan sonra Filistin’e gitti.

Merlin, piramitlerin inşasında görev aldıkran sonra tekrar inisiye olmuş olabilir. Böylelikle kamil insanlığı tamamlanmış ve İbranilerin deyimiyle “Hiram” veya Türkçe “ermiş insan” olmuştur. Osiris rahiplerinin aynı anda büyücü, rahip, astrolog, simyacı, kahin oldukları düşünüdüldüğünde zorlu sınavlar geçtikten sonra bu yeteneklere ulaştıkları sonucuna ulaşılabilir. Merlin için de piramitler, yeni yeteneklerin kapısını aralamış olabilir veya mevcut yetenekleri için bu piramitler fırsat sunmuş olabilir.

Merlin’in Süleyman’ın emrinde çalışması, onun dinen bozulmadığını gösterir. Bu durum onun neden Mısır’dan ayrıldığını da gösterir. Mısır halkı Hermes-Thoth’u tanrılaştırırken, hâliyle Merlin’in orada kalması mümkün değildi. Burada meçhul olan şeylerden biri onun tam olarak ne zaman Mısır’dan ayrıldığıdır. Merlin sadece Süleyman zamanında değil babası Davud ve öncesinde de gitmiş olabilir. Bu durum Arthur ve Davud benzerliğini de açıklayabilir.

Süleyman Mabedi’ni yapanların Yahudi loncalar olduğu ve onların kökeninin de Mısır olduğunu düşünülürse Merlin de Yahudi loncalar vasıtasıyla Filistin’e gitmiş olabilir. Ama söylediğim gibi o, Süleyman, Davud, Musa, Yakup ve İbrahim’den bile önce Filistin’e gitmiş olabilir. Bu noktada karşımıza çıkan sorulardan biri daha önce de söylediğim gibi onun nasıl bu kadar uzun yaşayabildiğidir. Bu sorunun cevaplarından biri yukarıda ele aldığım gibi onun cin olma ihtimalidir. Belki de insanların içerisinde insan suretinde sızmış bir canlıdır. Veya illa başka bir canlı olması gerekmeksizin ilim sahibi bir insan da olabilir.

Merlin, tanrının canlılara verbileceği ilmi göstermesi açısından son derece önemli bir isimdir.
Merlin’in dinen bozulmamışlığı benim açımdan bir diğer ihtimali ortaya çıkarır:Peygamberlik

-          Peygamberlik İhtimali

Merlin’e atfedilen özelliklerden birinin peygamberlik olduğu zaten biliniyor. Merlin, farklı kaynaklarda genel olarak yedi şekilde karşımıza çıkar: Ormanlarda yaşayan yabani adam, mükemmel çocuk, peygamber, şair, danışman, büyücü ve aşık.

Geçmiş atıflara rağmen benim burada bahsetmek istediğim konu onun hak peygamber olabileceğidir. O, ona atfedilen güçlü paganik öğelerin dışında gerçekte insanları tek tanrıya inanmaya davet eden biri olabilir. Tarihte bu tarz örneklere çok rastlarız. Çok tanrılara tapan insanları uyaran uyarıcıların öğretilerinin zamanla onun takipçileri tarafından bozulması sık rastlanan bir olaydır. Buna verilebilecek tipik örneklerden biri olarak Buda söylenebilir. Onun aslında çok tanrılı durumda olan Brahman dininde tek tanrılığı yaymak için reform yapmaya çalışan biri olabileceği daha önce dile getirilmişti. Merlin de bu tarz birisi olabilir ve zamanla Buda’nın takipçileri gibi o da öğretisi bozulmuş olabilir. Bir diğer örnek de Hz. İsa’dır.

Nahl Suresi 36. ayet, dünya çapındaki belli başlı bazı isimler için çeşitli ihtimalleri gündeme getirmektedir. Ayet şöyle: "Andolsun biz, her millet içinde: "Allah'a kulluk edin, şeytân(a tapmak)dan kaçının" diye bir elçi gönderdik. Onlardan kimine Allâh hidâyet etti, onlardan kimine de sapıklık gerekli oldu. İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş!"

Sadece Buda için değil Oğuz Han, Konfüçyüs, Merlin, Sokrates veya toplumların hafızasında yer etmiş diğer isimler için de pek çok ihtimal önümüzde durmaktadır. Aynı Hz. İsa örneğinde olduğu gibi bir kişi tarafından insanlara getirilen hak din, zamanla onun takipçileri tarafından bozulmuş olabilir.

Merlin genellikle Kelt paganizmiyle özdeşleşmiş bir isimdir. Bu yüzden onun insanları tek bir yaratıcıya çağırması zor bir ihtimal gibi durmaktadır. Fakat yeteri kadar elimizde belge ve doküman olmaması ve genellikle kendisinden çok sonraki hikâyelerde yer alması, topluma öncülük ettiği fikirlerin zamanla değişmesine sebep olmuş olabilir.

Merlin'e atfedilen pagan öğeleri dışındaki özellikler, bilindiği anlamdaki peygamber tipolojisine uygundur. Ayrıca, Ortadoğu haricinde de peygamber çıkabileceğini göstermesi açısından önemli bir sorgulama kaynağıdır.

Peki saydığım bu üç ihtimal de doğru olabilir mi? Bence evet. Merlin, Mu ve Atlantis kökenli bir cin ve peygamber olabilir. Fakat o, bildiğimiz anlamda belirli bir dönemde beirli kesime gönderilmiş değildir. O, farklı toplumlarda farklı kılıklarda farklı bölgelerde görevlenderilmiş olabilir.

Merlin insanlık tarihinin en büyük alimlerinden, bilgelerinden, büyücülerinden, astrologlarından, simyacılarından, mimarlarından, taş ustalarından biridir.





Economist'in 2017 kapağı










İngiliz Economist Dergisi 2017 kapağında Tarot kartlarına yer vermiş. Bu karttaki The Hermit (solda) bölümündeki adam benim açımdan Merlin’i (sağda) çağrıştırmaktadır. Halk, ellerinde “AB’ye ve küresel antlaşmalara hayır” pankartları tutmakta. Bence burada küreselleşmenin çöküp Brexit’in (Arthur’un) doğuşu anlatılıyor olabilir.




[1] http://www.mythencyclopedia.com/Le-Me/Merlin.html (Erişim Tarihi: 06.12.2016)
[2] Geoffrey Monmouth, a.g.e. s. 113
[3] Stephen Kinght, Merlin: Knowledge and Power Through the Ages, Cornell University Press, New York, 2009, s. 1
[4] Peter H. Goodrich & Raymond H. Thompson, Merlin: A Casebook, Taylor & Francis Group, New York, 2003, s. 2
[5] Tim Clarkson, Was the legendary wizard Merlin actually Scottish?, https://www.celebrate-scotland.co.uk/articles/scottish-history/was-the-legendary-wizard-merlin-actually-scottish (Erişim Tarihi: 07.12.2016)
[6] Incubus özel bir iblisin adı mı olduğu yoksa şeytanların insanlarla ilişkiye girebilme yeteneğinin genel bir adı mı olduğu kesin değildir.
“İlahi varlıkların insan kızlarıyla evlenip çocuk sahibi oldukları günlerde ve daha sonra yeryüzünde Nefiller vardı. Bunlar eski çağ kahramanları, ünlü kişilerdi.” Tevrat’ın bu bölümünde Incubus’un anlatıldığı değerlendirilmektedir. Nefiller, ayette geçen ilahi varlıklarla insan kızının ilişkiye girmesinden doğan çocuklardır. Ayeti Incubus bağlamıyla düşündüğümüzde Merlin’in Nefillerden biri olduğu sonucu çıkıyor.
[7] Kur’an, Sebe: 13
[8] http://www.angelfire.com/me2/camelot/Merlin.html (Erişim Tarihi: 07.12.2016)
[9] Thomas Archibald Barron, The Remarkable Metaphor of Merlin, January 1998, s. 4
[10] Thomas Archibald Barron, a.g.e. s. 2
[11] Thomas Archibald Barron, a.g.e., s. 1