Andolsun biz, sizin üstünüzde yedi yol yarattık. Biz, yaratmaktan habersiz değiliz.
17- Yedi tarîka; TARÂİK, tarîka nın çoğuludur. Bunun tefsirinde birkaç değişik görüş söylenmiştir:
1- Tarîka kat mânâsına gelir. Nitekim denilir ki, "bir biri üzerine kat kat elbise giydim" demektir. Bu şekilde "seb'a terâik" yedi kat demek olur. Ve "Yedi kat gök..." (Mülk, 67/3) mânâsını ifade eder.
2- Tarîk gibi yol demektir. O halde "seb'a tarâık" yedi yol demektir. Bazıları yıldızların yolları olmasından dolayı göklere tarâık denildiğini söylemiştir. Fakat bu şekilde maksat "Her biri belli bir yörüngede yüzmeye (akıp gitmeye) devam ederler." (Yâsîn, 36/40) âyetine göre yıldızların yüzdükleri gökler ve yörüngeler olmuş olur ki, bu ise sadece yedi değil, çoktur.
Bundan dolayı uygun olan, diğer birçoklarının tercih ettiği gibi meleklerin yukarı yükselme yolları olması itibariyle göklere, tarâık, denilmiş olmasıdır ki, görünen gök bunların ancak birisidir.
3- Tarîkat, diğer bir deyişle sistem mânâsındadır ki, son zamanlarda dilimizde manzume veya meslek diye de tercüme edilmiştir. Nitekim güneş sistemi demek olan "sistem soler" güneş manzumesi, güneş mesleki diye bilinmektedir. Buna göre "seb'a tarâık" yedi sistem demek olur ki, güneş sistemi bunların birincisidir.
Görülüyor ki, bu üç mânânın üçünde de "seba tarâık" yedi gök demek oluyor. Bizce bu görüşlerin en güzeli, meleklerin çıkış yolları demek olan yedi yol mânâsına olmasıdır. Âyetin sonu da bu yedi yolun ilim ile alâkasını anlatmaktadır. Bu delil ile biz, yedi gök denilen bu yedi yoldan insanları yukarıdan kapsayan yedi anlama yolunu anlıyoruz ki, bunlar beş duyu ile akıl ve vahiy yollarıdır. Zira buyuruluyor ki; ve biz, yaratmaktan habersiz değiliz. Yani yüce yaratıcı, ne yaptığını bilmez ve yaptığından haberi olmaz bir doğa değildir. Ne yarattığını, ne yaratacağını bilir ve yarattığı yaratıkların durumlarından ve ihtiyaçlarından haberdardır. Hiçbirini ihmal etmez, hepsini gözetir, hepsinin işlerini görür. Tevbe edenlerin tevbesini, yalvaranların duasını duyar; yerin, göğün, dirinin, ölünün her hal ve vaziyette içiyle dışıyla bütün özelliklerini bilir. Bundan dolayı, ölenleri nasıl yeniden dirilteceğini de bilir. Fahreddin Razî'nin de hatırlattığı üzere bu âyetin birçok konuya delâleti vardır. Şöyle ki:
1- Yaratıcının varlığına ve iradesine delâlet eder. Çünkü yaratılışın değişmesi ve cisimlerin bir özellikten zıddı bir özelliğe dönüvermesi, bir değiştiricinin varlığına ve eserdeki çeşitlilik, eseri yaratanın irade ve ihtiyarına delildir.
2- Tabiat meselesinin yokluğuna delâlet eder. Çünkü tabiat, yapıcı veya yaratıcı olsaydı, aynı şekil ve vaziyette kalması gerekir ve bu değişme ve başkalaşma meydana gelmezdi. Buna karşılık bu değişiklik, tabiatın kendisinde meydana gelen değişiklikten oluyor denemez, çünkü böyle demek tabiatın bir yaratıcıya ve mucide ihtiyacını kabul etmek demektir.
3- Bilerek yaratanın ilmini ve kudretini gösterir. Gerçekte âcizin bir şey yapması mümkün olmadığı gibi, ilimli, şuurlu yaratıkların, cahilden meydana gelmesine imkan olmadığı gibi, bu kadar hayret verici işler ve beğenilip takdir edilen eserler de, cehalet eseri olamaz.
4- Yüce yaratıcının kudretinin, bütün olabilir şeylere şâmil, ilminin bütün bilinen şeyleri kapsamış, toplu halde veya ayrı ayrı her şeyin, koruması ve gözetimi altında bulunduğuna delalet eder.
5- Kudret ve ilmin genişliği de yeniden dirilmenin, haşr ve neşrin mümkün olduğunu haber verir.
6- Yaratıcının yarattığından habersiz olmaması, yaratıklar arasında sayılan insanların maddî hayatlarına ait yiyecek, içecek vesair ihtiyaçların çaresi ve elde edilmesinden başka peygamberler gönderilmesi ve kitapların indirilmesi gibi doğru yola sevk ve irşadlarına ve manevî hayatlarına ait olan ihtiyaçların da çaresini ve elde edilmesini ifade eder. Ve böylece peygamberlik ve elçilik meselesinin de esasını bir ispat vardır. Ve gerçekte bunun arkasından su ve sudan meydana gelen bitkiler ve hayvanlar gibi yaratılmış olan maddî nimet ve faydalı şeylerin başlıcalarına işaret ve bunun ucunda insanların çalışması ve elde etmesiyle yaratılmış olan gemi nimeti hatırlatıldıktan sonra, peygamberliğe ait kıssalar genişce anlatılacaktır. Buna göre sözün neticesi şöyle olur: Yaratıcıların en güzeli olan ve insanı yoktan var eden şanı yüce olan biz; yarattığımız yaratıklardan habersiz olmadığımızdan üstünüzde yedi yol yarattık
Burada, ruhun yolculuğunun devam ettiği 7 tane gök katını birbirine bağlayan yollardan söz edilmektedir. Ruh, her katta ayrı bir işleme tâbî tutulur ve neticede Allah'a ulaşır. Bu yolun adı Tarîki Mustakîm'dir.
Allah'ın üzerimizde 7 gök katını zemin kata bağlayan 7 tarîk (yol) yarattığı kesinleşiyor. Bu Tarîki mustakîm'dir. Bu katları aşarak 7. gök katına ulaşan ruhumuz 7 yatay âlem aşmak suretiyle illiyyini geçerek sidretil münteha'ya ulaşır. Oradan dikey bir yolculukla Allah'a ulaşır.
“Şu da bir gerçektir ki, Biz sizin üstünüzde yedi yol /yedi gök yarattık. Biz yaratmadan da, yarattıklarımızdan da habersiz değiliz.”(Müminun, 23/17).
Ayette geçen "yedi yoldan" maksat yedi göktür. Araplar, üst üste bulunan şeylere tarik / yol diyorlar. Yedi kat gök, yedi yol olarak ifade edilmiştir. Bununla Araplara, yedi kat göğün -insanların bakış açısına göre- aşağıdan yukarıya doğru üst üstteki konumlarına dikkat çekilmiştir.
Gök cisimlerinin, meteorların büyük kütleler halinde gelip de kimsenin başını yarmaması, göklerin yere çakılmaması, Allah’ın bu yarattıklarından gafil olmadığını göstermektedir. Allah Kayyum isminin bir yansıması olarak bütün yarattıklarını kendi konumlarında tutuyor. Eğer bu sırr-ı kayyuımiyet bir an varlıktan yüz çevirse, her şey dağılacak ve yokluk çukuruna düşecektir. (bk. Taberî, ilgili ayetin tefsiri).
Allah, -bu ayette- insanların yakından gördüğü gökleri misal olarak zikretmiş, bununla bütün varlıkları kuşatan bir ilime, sonsuz bir kudrete sahip olduğuna dikkat çekmiş, buna kadir olanın insanları yeniden diriltmeye de kadir olduğunu, dolayısıyla insanların Allah’tan hiçbir şeyi saklayamayacaklarını bilmelerinin ve bu inanç doğrultusunda hareket etmelerinin kendi yararlarına olacağına işaret etmiştir. (bk. Râzî, ilgili ayetin tefsiri).
Derleme : Yavuz Tellioğlu
.