Şefaati’l-Uzmâ (Büyük Şefaat)
Bu hususta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den şu hadisler rivayet edilmektedir. Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah kıyamet gününde mü’minleri toplar. Onlar:
−İçinde bulunduğumuz bu durumumuzdan bizi kurtarması için Rabbimizden şefaat istesek derler. Müteakiben Âdem’e gelirler ve:
−‘Ey Âdem! İnsanların sıkıntı da olduğunu görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini sana öğretti. Bulunduğumuz bu durumdan bizi kurtarması için Rabb’in katında bizim için şefaatçi ol!’ derler.
Âdem:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Nuh’a gidin! Çünkü o, Allah’ın yeryüzü ahalisine gönderdiği ilk Rasuldür’ der. İnsanlar Nuh’a gelir ve ondan şefaat isterler.
Nuh:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve işlediği bir hatayı zikreder.
Sonra:
−‘Rahmân’ın Halili olan İbrahim’e gidin!’ der. İnsanlar İbrahim’e gelip ondan şefaat isterler.
İbrahim de:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlediği hataları zikreder.
Sonra:
−‘Fakat siz Allah’ın kendisine Tevrat’ı verdiği ve kendisiyle konuştuğu kulu Musa’ya gidin!’ der. Onlar da Musa’ya giderler.
Musa da:
−‘Ben buna ehil değilim! der ve bir hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Allah’ın Kulu, Rasulü, kelimesi ve ruhu olan İsa’ya gidin!’ der. Onlar İsa’ya gelirler.
İsa da:
−‘Ben buna ehil değilim! Fakat siz geçmiş ve geri kalmış günahları bağışlanmış bir kul olan Muhammed’e gidin!’ der. Bunun üzerine insanlar bana gelir. Ben de gider Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana huzura girmem için izin verilir. Ben Rabbimi görünce hemen O’nun için secdeye kapanırım. Allah beni bu hal üzere bırakmak istediği kadar bırakır.
Sonra Allah tarafından bana:
−‘Ya Muhammed! Başını kaldır. Söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir’ denir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd ederim. Sonra şefaat ederim’ buyurdu.”
Buhari 7281, Müslim 193/322
|
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın şefaat ile ilgili rivayet ettiği uzun hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘...Mü’minler ateşten kurtulup emin olduklarında nefsimi elinde bulunduran zata yemin ederim ki, mü’minlerin ateşe giren kardeşleri hakkında Rableriyle mücadele etmesi birinizin dünyada iken kendi hakkı için arkadaşıyla mücadele etmesinden daha şiddetlidir.
Mü’minler:
−‘Ey Rabb’imiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, oruç tutuyor, hac ediyorlardı, sen onları ateşe girdirdin!’
Allah:
−‘Gidin onlardan bildiklerinizi oradan çıkarın!’ buyurur. Mü’minlerse onların yanına gelir, onları yüzlerinden tanırlar. Ateş onların suretini yemez yüze ateş ulaşmaz! Ateş onlardan kiminin bacağına kadar isabet etmiştir, kiminin diz kapağına kadar isabet etmiştir! Oradan birçok beşeri çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimseleri çıkardık’ derler. Sonra mü’minler döner tekrar konuşurlar.
Allah da onlara:
−‘Gidin kalbinde bir dinar ağırlığınca iman olan kimseleri çıkarın!’ buyurur. Birçok halkı çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabbimiz! Emrettiğin kimselerden hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler.
Allah-u Teâlâ:
−‘Dönün kimin kalbinde yarım dinar ağrılığınca iman bulursanız onu oradan çıkarın!’ buyurur. Onlar birçok halkı oradan çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimselerden hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler.
Bu durum Allah-u Teâlâ’nın:
−‘Gidin kalbinde zerre ağırlığınca iman bulunan kimseleri oradan çıkarın!’ buyurması ve onlarında birçok halkı oradan çıkarmasına kadar devam eder.’
Ebu Said (Radiyallahu Anh):
−Kim, bu hadise inanmazsa Allah-u Teâlâ’nın:
“Şüphesiz Allah zerre kadar zulmetmez! Zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından da büyük müKâfat verir.” Nisâ 40 ayetini okusun dedi, sonra hadisi anlatmaya devam etti:
Sonra mü’minler:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimseleri çıkardık kendisinde hayır olan hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler...’ buyurdu.”
Sahih-i Müslim 183/302
Kardeşlik-Kardeşler ile ilgili ayetler...
- Bakara Suresi, 178. ayet: Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ödemektir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır.
- Bakara Suresi, 220. ayet: Hem dünya (konusun)da, hem ahiret (konusunda). Ve sana yetimleri sorarlar. De ki: "Onları ıslah etmek (yararlı kılmak) hayırlıdır. Eğer onları aranıza katarsanız, artık onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah bozgun (fesad) çıkaranı ıslah ediciden bilir (ayırt eder). Eğer Allah dileseydi size güçlük çıkarırdı. Şüphesiz Allah güçlü ve üstün olandır, hüküm ve hikmet sahibidir."
- Al-i İmran Suresi, 103. ayet: Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.
- Al-i İmran Suresi, 156. ayet: Ey iman edenler, inkar edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda olsalardı, ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görendir.
- Al-i İmran Suresi, 168. ayet: Onlar, kendileri oturup kardeşleri için: "Eğer bize itaat etselerdi, öldürülmezlerdi" diyenlerdir. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz, ölümü kendinizden savın öyleyse."
- Nisa Suresi, 11. ayet: Çocuklarınız konusunda Allah, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer onlar ikiden çok kadın ise (ölünün) geride bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Kadın (veya kız) bir tek ise, bu durumda yarısı onundur. (Ölenin) Bir çocuğu varsa, geriye bıraktığından anne ve babadan her biri için altıda bir, çocuğu olmayıp da anne ve baba ona mirasçı ise, bu durumda annesi için üçte bir vardır. Onun kardeşleri varsa o zaman annesi için altıda bir'dir. (Ancak bu hükümler, ölenin) Ettiği vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Babalarınız, oğullarınız, siz onların hangilerinin yarar bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. (Bunlar) Allah'tan bir farzdır. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır.
- Nisa Suresi, 12. ayet: Eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, geride bıraktıklarının yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa, -onunla yapacakları vasiyetten ya da (ayıracakları) borçtan sonra- bu durumda bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa, geriye bıraktıklarınızdan dörtte biri onların (kadınlarınızın)dır. Eğer sizin çocuğunuz varsa geriye bıraktıklarınızdan sekizde biri onların (kadınlarınızın)dır. (Yine bu hükümler,) Edeceğiniz vasiyet veya (varsa) borcun düşülmesinden sonradır. Mirası aranan erkek ya da kadın, çocuğu ve babası olmayan bir kimse olup erkek veya kız kardeşi bulunursa onlardan her biri için altıda bir vardır. Eğer bundan fazla iseler, bu durumda -kendisiyle yapılan vasiyette ya da (varsa) borçtan sonra- üçte bir'de -zarara uğratılmaksızın onlara ortaktırlar. (Bu size) Allah'tan bir vasiyettir, Allah, bilendir, (kullara) yumuşak olandır.
- Nisa Suresi, 23. ayet: Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerin kızları, kız kardeşlerin kızları, sizi emziren (süt) anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, kadınlarınızın anneleri ve kendileriyle (gerdeğe) girdiğiniz kadınlarınızdan olup koruyuculuğunuz altında bulunan üvey kızlarınız -onlarla gerdeğe girmemişseniz, size bir sakınca yoktur-, sizin sülbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi biraraya getirdiğiniz (evlilik) haram kılındı. Ancak (cahiliyede) geçen geçmiştir. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
- Nisa Suresi, 176. ayet: Senden fetva isterler. De ki: "Allah, 'çocuksuz ve babasız olanın (kelale'nin)' mirasına ilişkin hükmü açıklar. Ölen kişinin çocuğu yok da kız kardeşi varsa, geride bıraktıklarının yarısı kız kardeşinindir. Ama (ölen) kız kardeşinin çocuğu yoksa, kendisi (erkek kardeşi) ona mirasçı olur. Eğer kız kardeşi iki ise, geride bıraktıklarının üçte ikisi onlarındır. Ama (mirasçılar) erkekler ve kız kardeşler ise, bu durumda erkek için dişinin iki payı vardır. Allah, -şaşırıp sapmayasınız diye- açıklar. Allah, herşeyi bilendir.
- Maide Suresi, 25. ayet: (Musa:) "Rabbim, gerçekten kendimden ve kardeşimden başkasına malik olamıyorum. Öyleyse bizimle fasıklar topluluğunun arasını Sen ayır" dedi.
- Maide Suresi, 30. ayet: Sonunda nefsi ona kardeşini öldürmeyi (tahrik edip zevkli göstererek) kolaylaştırdı; böylece onu öldürdü, bu yüzden hüsrana uğrayanlardan oldu.
- Maide Suresi, 31. ayet: Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu.
- En'am Suresi, 87. ayet: Babalarından, soylarından ve kardeşlerinden, kimini (bunlara kattık); onları da seçtik ve dosdoğru yola yöneltip-ilettik.
- Araf Suresi, 38. ayet: (Allah) diyecek: "Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer alanlar, en önde gelenler için: "Rabbimiz, işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat artırılmış bir azap ver diyecekler. (Allah da:) "Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek.
- Araf Suresi, 65. ayet: Ad (toplumuna da) kardeşleri Hud'u (gönderdik.) (Hud, kavmine:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Hala korkup-sakınmayacak mısınız?" dedi.
- Araf Suresi, 73. ayet: Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azap yakalar" dedi.
- Araf Suresi, 85. ayet: Medyen (toplumuna da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik. Şuayb onlara:) Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir. Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız."
- Araf Suresi, 111. ayet: Dediler ki: "Onu ve kardeşini şimdilik bekletiver (vereceğin cezayı ertele), şehirlere de toplayıcılar yolla";
- Araf Suresi, 142. ayet: Musa ile otuz gece için sözleştik ve ona bir on daha ekledik. Böylece Rabbinin belirlediği süre, kırk geceye tamamlandı. Musa, kardeşi Harun'a "Kavmimde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yolunu tutma" dedi.
- Araf Suresi, 150. ayet: Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi.
- Araf Suresi, 151. ayet: (Musa yalvarıp) Dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen merhamet edenlerin en merhametli olanısın."
- Araf Suresi, 202. ayet: (Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar.
- Tevbe Suresi, 11. ayet: Eğer onlar tevbe edip namazı kılarlarsa ve zekatı verirlerse, artık onlar sizin dinde kardeşlerinizdir. Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız.
- Tevbe Suresi, 23. ayet: Ey iman edenler, eğer imana karşı inkarı sevip-tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim onları veli edinirse, işte bunlar zulmeden kimselerdir.
- Tevbe Suresi, 24. ayet: De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kar getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez.
- Yunus Suresi, 87. ayet: Musa ve kardeşine (şöyle) vahyettik: "Mısır'da kavminiz için evler hazırlayın, evlerinizi namaz kılınan (ve kıbleye dönük) yerler yapın ve namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri de müjdele."
- Hud Suresi, 50. ayet: Ad (halkına da) kardeşleri Hud'u (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. Siz yalan olarak (tanrılar) düzenlerden başkası değilsiniz.
- Hud Suresi, 61. ayet: Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka İlahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir."
- Hud Suresi, 84. ayet: Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, O'ndan başka İlahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir 'bolluk ve refah (hayır)' içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum."
- Yusuf Suresi, 5. ayet: (Babası) Demişti ki: "Oğlum, rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan, insan için apaçık bir düşmandır."
- Yusuf Suresi, 7. ayet: Andolsun, Yusuf ve kardeşlerinde soranlar için ayetler (ibretler) vardır.
- Yusuf Suresi, 8. ayet: Onlar şöyle demişti: "Yusuf ve kardeşi babamıza bizden daha sevgilidir; oysa ki biz, birbirini pekiştiren bir topluluğuz. Gerçekte babamız, açıkça bir şaşkınlık içindedir."
- Yusuf Suresi, 58. ayet: (Kuraklık başlayınca) Yusuf'un kardeşleri gelip yanına girdiler, onu tanımadıkları halde kendisi onları hemen tanıdı.
- Yusuf Suresi, 59. ayet: Onların erzak yüklerini hazırlayınca dedi ki: "Bana babanızdan olan kardeşinizi getirin. Görmüyor musunuz, ben ölçüyü tam tutarım ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım."
- Yusuf Suresi, 63. ayet: Böylelikle babalarına döndükleri zaman, dediler ki: "Ey babamız, ölçek bizden engellendi. Bu durumda kardeşimizi bizimle gönder de erzağı alalım. Onu mutlaka koruyacağız."
- Yusuf Suresi, 64. ayet: Dedi ki: "Daha önce kardeşi konusunda size güvendiğimden başka (bir şekilde) onun hakkında size güvenir miyim? Allah en hayırlı koruyucudur ve O, esirgeyenlerin esirgeyicisidir."
- Yusuf Suresi, 65. ayet: Erzak yüklerini açıp da sermayelerinin kendilerine geri verilmiş olduğunu gördüklerinde, dediler ki: "Ey Babamız, daha neyi arıyoruz, işte sermayemiz bize geri verilmiş; (bununla yine) ailemize erzak getiririz, kardeşimizi koruruz ve bir deve yükünü de ilave ederiz. Bu (aldığımız) az bir ölçektir."
- Yusuf Suresi, 69. ayet: Yusuf'un yanına girdikleri zaman, o, kardeşini bağrına bastı; "Ben" dedi. "Senin gerçekten kardeşinim. Artık onların yaptıklarına üzülme."
- Yusuf Suresi, 70. ayet: Erzak yüklerini kendilerine hazırlayınca da, su kabını kardeşinin yükü içine bıraktı, sonra bir münadi (şöyle) seslendi: "Ey kafile, sizler gerçekten hırsızsınız."
- Yusuf Suresi, 76. ayet: Böylece (Yusuf) kardeşinin kabından önce onların kablarını (yoklamaya) başladı, sonra onu kardeşinin kabından çıkardı. İşte Biz Yusuf için böyle bir plan düzenledik. (Yoksa) Hükümdarın dininde (yürürlükteki kanuna göre) kardeşini (yanında) alıkoyamazdı. Ancak Allah'ın dilemesi başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.
- Yusuf Suresi, 77. ayet: Dediler ki: "Şayet çalmış bulunuyorsa, bundan önce onun kardeşi de çalmıştı." Yusuf bunu kendi içinde saklı tuttu ve bunu onlara açıklamadı (ve içinden): "Siz daha kötü bir konumdasınız" dedi. "Sizin düzmekte olduklarınızı Allah daha iyi bilir."
- Yusuf Suresi, 87. ayet: "Oğullarım, gidin de Yusuf ile kardeşinden (duyarlı bir araştırmayla) bir haber getirin ve Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez."
- Yusuf Suresi, 89. ayet: (Yusuf) Dedi ki: "Sizler, cahiller iken Yusuf'a ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?"
- Yusuf Suresi, 90. ayet: "Sen gerçekten Yusuf musun, sensin öyle mi?" dediler. "Ben Yusuf'um" dedi. "Ve bu da kardeşimdir. Doğrusu Allah bize lütufta bulundu. Gerçek şu ki, kim sakınır ve sabrederse, şüphesiz Allah, iyilikte bulunanların karşılığını boşa çıkarmaz."
- Yusuf Suresi, 100. ayet: Babasını ve annesini tahta çıkarıp oturttu; onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: "Ey Babam, bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Bana iyilik etti, çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, (O,) çölden sizi getirdi. Şüphesiz benim Rabbim, dilediğini pek ince düzenleyip tedbir edendi. Gerçekten bilen, hüküm ve hikmet sahibi O'dur."
- Yusuf Suresi, 102. ayet: Bu, sana (ey Muhammed) vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar, (Yusuf'un kardeşleri) o hileli-düzeni kurarlarken, yapacakları işe topluca karar verdikleri zaman sen yanlarında değildin.
- Hicr Suresi, 47. ayet: Onların göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar.
- İsra Suresi, 27. ayet: Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.
- Meryem Suresi, 28. ayet: "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın, utanmaz (bir kadın) değildi."
- Meryem Suresi, 53. ayet: Ona Rahmetimiz'den kardeşi Harun'u da bir peygamber olarak armağan ettik.
- Taha Suresi, 30. ayet: "Kardeşim Harun'u"
- Taha Suresi, 40. ayet: "Hani kız kardeşin gezinip; "Onu(n bakımını) üstlenecek birini size haber vereyim mi?" demekteydi. Böylece, seni annene geri çevirmiş olduk ki, gözü aydın olsun ve hüzne kapılmasın. Sen bir insan öldürmüştün de, Biz seni tasadan kurtarmış ve seni 'esaslı bir denemeden geçirip-denemiştik.' Medyen halkı arasında da yıllarca kalmıştın, sonra bir kader üzerine (buraya) geldin ey Musa."
- Taha Suresi, 42. ayet: "Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni zikretmede gevşek davranmayın.
- Mü'minun Suresi, 45. ayet: Sonra Musa ve kardeşi Harun'u ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
- Nur Suresi, 31. ayet: Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."
- Nur Suresi, 61. ayet: Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur; sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduğunuz (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin)den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep birarada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından kutlu, güzel bir yaşama dileği olarak birbirinize selam verin. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklar, umulur ki aklınızı kullanırsınız.
- Furkan Suresi, 35. ayet: Andolsun, Biz Musa'ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık.
- Şuara Suresi, 36. ayet: Dediler ki: "Bunu ve kardeşini oyala, şehirlere de toplayıcılar gönder,"
- Şuara Suresi, 106. ayet: Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
- Şuara Suresi, 124. ayet: Hani onlara kardeşleri Hud: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
- Şuara Suresi, 142. ayet: Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız? demişti.
- Şuara Suresi, 161. ayet: Hani onlara kardeşleri Lut: "Sakınmaz mısınız?" demişti.
- Neml Suresi, 45. ayet: Andolsun, Biz Semud (kavmine de) kardeşleri Salih'i: "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirlerine düşman kesilmiş iki gruptur.
- Kasas Suresi, 11. ayet: Ve onun kız kardeşine: "Onu izle," dedi. Böylece o da, kendileri farkında değilken onu uzaktan gözetledi.
- Kasas Suresi, 12. ayet: Biz, daha önce ona süt analarını haram etmiştik. (Kız kardeşi:) "Ben, sizin adınıza onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verecek (veya eğitecek) bir aileyi size bildireyim mi?" dedi.
- Kasas Suresi, 34. ayet: "Ve kardeşim Harun; dil bakımından o benden daha düzgün konuşmaktadır, onu da benimle birlikte bir yardımcı olarak gönder, beni doğrulasın. Çünkü onların beni yalanlamalarından korkuyorum."
- Kasas Suresi, 35. ayet: (Allah) Dedi ki: "Pazunu kardeşinle pekiştirip güçlendireceğiz; sizin ikinize de öyle bir 'güç ve yetki' vereceğiz ki, ayetlerimiz sayesinde size erişemeyecekler. Siz ve size uyanlar galip olanlarsınız."
- Ankebut Suresi, 36. ayet: Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik) Böylece dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin ve ahiret gününü umud edin ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."
- Ahzab Suresi, 5. ayet: Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nisbet ederek çağırın; bu, Allah Katında daha adildir. Eğer babalarını bilmiyorsanız artık onlar, dinde sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Hata olarak yaptıklarınızda ise, sizin için bir sakınca (bir vebal) yoktur. Ancak kalplerinizin kasıt gözeterek (taammüden) yaptıklarınızda vardır. Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
- Ahzab Suresi, 18. ayet: Gerçekten Allah, içinizden alıkoyanları ve kardeşlerine: "Bize gelin" diyenleri bilir. Bunlar, pek azı dışında zorlu-savaşlara gelmezler.
- Ahzab Suresi, 55. ayet: Onlar için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar) Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, herşeye şahid olandır.
- Sad Suresi, 23. ayet: "Bu benim kardeşimdir, doksan dokuz koyunu vardır, benimse bir tek koyunum var. Buna rağmen "Onu da benim payıma (koyunlarıma) kat" dedi ve bana, konuşmada üstün geldi."
- Ahkaf Suresi, 21. ayet: Ad'ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki kavmini: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım" diye uyarmıştı.
- Hucurat Suresi, 10. ayet: Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz.
- Hucurat Suresi, 12. ayet: Ey iman edenler, zandan çok kaçının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Tecessüs etmeyin (birbirinizin gizli yönlerini araştırmayın). Kiminiz kiminizin gıybetini yapmasın (arkasından çekiştirmesin.) Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte, bundan tiksindiniz. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, tevbeleri kabul edendir, çok esirgeyendir.
- Kaf Suresi, 13. ayet: Ad, Firavun ve Lut'un kardeşleri,
- Mücadele Suresi, 22. ayet: Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah) kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak kalacaklardır. Allah, onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah'ın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş) bulanların ta kendileridir.
- Haşr Suresi, 9. ayet: Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin 'cimri ve bencil tutkularından' korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.
- Haşr Suresi, 10. ayet: Bir de onlardan sonra gelenler, derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen, çok şefkatlisin, çok esirgeyicisin."
- Haşr Suresi, 11. ayet: Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkar eden kardeşlerine derler ki: "Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. "Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz." Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.
- Mearic Suresi, 12. ayet: Kendi eşini ve kardeşini,
- Abese Suresi, 34. ayet: Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar;
Muvahhidlerin Ateşteki Durumu Allahın Rahmeti ve Şefaatçilerin Şefaatiyle Oradan Çıkışları
|
Eğer Allah Günahlarımı Sorarsa Ben de Mağfiretini Talep Ederim
|
Muvahhidlerin Ateşteki Durumu Allah'ın Rahmeti ve Şefaatçilerin Şefaatiyle Oradan Çıkışları
|
Mü'minlerin Sıratı geçeceği, onlardan kiminin kurtulacağı kiminin de ateşe düşeceğine dair rivayetler daha önce geçmişti. Kurtulanlar Cennete girdiklerinde, ateşe düşen muvahid arkadaşlarını ararlar, sonra Allah Teala'dan onların çıkarılmaları için niyazda bulunurlar.
Zeyd b. Eşlem; Ata b. Yesar, Ebi Said Hudri yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den Sırat'tan geçişle ilgili uzun bir hadis rivayet ettikten sonra şöyle dedi:
"Mu'minler ateşten kurtuldukları zaman - Nefsimin ellinde olduğu Allah'a yemin ederim ki içinizden hiç kimse kıyamet günü ateşe giren kardeşlerine amellerinin karşılığının verilmesi için yalvaran Mu'minler gibi istekte bulunamaz - şöyle derler: "
Rabbimiz; onlar bizimle oruç tutar, namaz kılar ve hac farizasını yerine getirirlerdi",
Allah Teala şöyle der:
"Gidin tanıdıklarınızı çıkarın onlar ateşe haram kılınacaklardır. Cennet ehli gider saklarının yarısına ve dizlerine kadar ateşe batan bir çok kişiyi çıkarırlar, sonra derler ki:
"Rabbimiz almamızı emrettiklerinden kimse kalmadı"
Allah Teala onlara der ki:
"Dönün ve kalbinde ufak bir dinar kadar bile hayır bulduğunuz şahsı çıkarın", giderler ve büyük bir topluluğu çıkarırlar sonra derler ki:
"Rabbimiz bize emrettiklerinden hiç kimseyi orada bırakmadık, Allah Teala onlara der ki:
"Gidin ve kalbinde ufak bir dinarın yarısı kadar bile hayır bulduğunuz kimseyi çıkarın" giderler ve büyük bir gurubu çıkarırlar ve şöyle derler:
"Rabbimiz çıkarmamızı emrettiklerinden hiç kimseyi bırakmadık",
Allah Teala der ki:
"Gidin ve kalbinde zerre kadar hayır bulduğunuz kimseyi çıkarın" giderler ve büyük bir grubu çıkarırlar ve derler ki:
"Rab'bimiz içinde hayır adına bir şey bırakmadık".
Ebu Said şöyle derdi:
"Eğer bu hadis konusunda bana inanmıyorsanız Allah Teala'nın şu ayetini okuyun;
"Allah zerre kadar zulmetmez ve eğer bir iyilik olursa onu kat kat artırır, ayrıca kendi tarafından da büyük bir mükafat verir" (Nisa: 40).
"Allah Teala şöyle buyurur:
"Melekler, Nebiler, Mu'minler şefaatte bulunurlar ve geriye merhametlilerin en Merhametlisi kalır, Allah Teala ateşten bir tutam alır ve ondan hiç hayır işlemeyen ölü gibi olmuş bir gurubu çıkarır sonra onu Cennetin önünde Hayat Nehri dinilen bir nehre atar, ondan sel suyunun getirdiği şeyler arasından çıkan tane gibi yeşerirler".
Sonra Ebu Said hadisin geri kalan kısmını naklederdi. Hadis Sahiheyn'de geçmektedir.
"Hiçbir hayır işlememiş" cümlesinden kasıt; her ne kadar iman etmişlerse de amel etmemiş manasına gelmektedir.
Ahmed b. Hanbel'in Ebu Hureyre'den "merfu" ve İbni Mesud'tan "mevkuf" olarak bildirdiği hadiste; Allah'a iman etmekle birlikte hiçbir hayır işlemeyen şahsın ailesine ölümünden sonra yakılmasını isteyen şahsın durumu buna delalet etmektedir.
Yukarıdaki hadisi destekleyen hadislerden biri de Enes'in Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den rivayet ettiği şefaat hadistir, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Rabbime derim ki: bana Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur diyenler konusunda izin ver",
Allah Teala şöyle buyurur:
"İzzetime, Yüceliğime, Büyüklüğüme ve Azametime andolsun ki; "Allah'tan başka ibadete layık bir ilah yoktur" diyen herkesi çıkaracağım"
Bu hadis Sahiheyn'de geçmektedir.
Hadis Müslim'de şöyle geçmektedir:
"Allah şöyle der: "Bu senin görevin değil veya bu sana düşmez."
Allah'u alem, bu hadis Allah Teala'nın hiç kimsenin şefaati olmadan çıkardığı kimseler, kendisine iman etmekle beraber azalarıyla amel etmeyen kullardır."
Ebu Heysem, Ebu Said el-Hudrî yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu bildirdi:
"Sırat Cehennemin üzerine konulur, üzerinde es-Sa'dan dikenleri gibi dikenler vardır, mu'minler ve dikenlerden yara alanlar da kurtulur, aşağı düşenler ise orada mahpus olur. Allah Teala kullar arasında hüküm verme işini bitirildiğinde, mu'minler dünyadayken kendileriyle birlikte namaz kıldıkları, zekat verdikleri, oruç tutukları, hac farizasını yerine getirdikleri ve birlikte cihada gittikleri insanları ararlar, sonra şöyle derler:
"Ey Rabbimiz dünyadayken aramızda bulunan kullarından bazıları, bizimle birlikte namaz kılar, zekat verir, oruç tutar, hac farizasını yerine getirir ve bizimle birlikte cihada çıkarlardı ancak onları şimdi göremiyoruz",
Allah Teala şöyle der:
"Ateşe gidin ve (onlardan) kimi görürseniz çıkarın", giderler ve bulduklarını çıkarırlar. Ateş onları amellerine göre yutar, kimisini ayağına kadar, kimisini dizlerine kadar, kimini beline kadar, kimini göğsüne ve kimini de boynuna kadar yutar ancak yüzlerine kapsamaz"
sonra dedi ki:
"Onları çıkarırlar ve hayat suyuna atarlar",
denildi ki Ya Rasûlullah: "hayat suyu nedir?"
Dedi ki:
"Cennet ehlinin kendisiyle yıkandığı sudur"
sonrra dedi ki:
"Orada sel suyunun kenarına biriken çer çöp arasında yetişen otun yeşermesi gibi yeşerirler, daha sonra Nebî'ler, samimiyetle Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur diyen herkes için şefaat eder ve onları ateşten çıkarırlar, daha sonra Allah rahmetinden dolayı oradaki herkese merhamet eder ve kalbinde zerre kadar iman bulunan her kul oradan kurtulur."
Hadisi Hakim rivayet etti ve isnadının sahih olduğunu söyledi.
Sahiheyn'de Malik, Amr b. Yahya el-Mazini, o da babasından, Ebi Said el-Hudri yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu bildirdi:
"Cennet ehli Cennete ve Cehennem ehli Cehenneme girer, sonra Allah Celle Celaluhu der ki:
"Kalbinde zerre kadar -ya da hardal tanesi kadar- iman bulunanı çıkarın" onları simsiyah olmuş bir şekilde oradan çıkarırlar, sonra hayat nehrine atarlar"
Malik bu kısımda şüpheye düşer;
"Tohumun sel suyunun yanında yeşermesi gibi yeşerirler, görmüyor musunuz nasıl da sarı, bükülmüş bir şekilde çıkıyor", bu lafızlar Buhari deki rivayete aittir, Müslim'de ise şöyle geçer:
"Derileri yanmış olarak ölüler gibi çıkarlar".
Sahiheyn'de Zuhri, Ata b. Yesar, Ebu HureyreRadıyallahu Anhu yoluyla gelen başka bir Hadiste Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
"Allah Teala kıyamet günü insanları toplar..."
Ebu Hureyre hadisi uzunca rivayet eder, insanların Sırat köprüsünden geçmesinden bahsettikten sonra şöyle der:
"Allah Teala insanlar arasında hükmünü verdikten sonra, Rahmetiyle büyük günahları işleyenleri ateşten çıkarmak istediğinde, meleklere Kendisine hiç şirk koşmayan herkesi Cehennemden çıkarmalarını ister, Cehenneme giren (Müslümanlar) alınlarındaki secde izleriyle tanınırlar -ateş secde izi hariç insanoğlunun her tarafını yer ancak Allah Teala secde izinin yakmayı ateşe haram kılmıştır. Derileri yanmış bir şekilde ateşten çıkarılırlar, sonra üzerlerine hayat suyu dökülür, sonra tohumun sel suyunun yanında yeşermesi gibi yeşerirler"
Ebu Hureyre daha sonra hadisin geri kalan kısmını rivayet eder.
Müslim, Yezid el-Fakir, Cabir yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurdu:
"Cehennemden çıkarılacak bir kavim olacaktır, Cennete girene kadar yüzleri hariç vücutlarının her tarafı yanacaktır."
Aynı şekilde Müslim'in, Ebi Nadr'dan, Ebi Said yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu bildirdi:
"Cehennemde devamlı kalacak olanlar ne dirilirler ne de ölürler, ancak günahlarından dolayı ( ya da hatalarından dolayı dedi) ateşe atılan gruba gelince; Allah onları öyle bir öldürür ki ateş kozları gibi olsalar bile onlara şefaat edilmesine izin verir, grup grup getirilirler, sonra Cennetin ateşine atılırlar, sonra Cennet ehline denilir ki:
"Üzerlerine su dökün, sonra tohumun sel suyunun yanında yeşermesi gibi yeşerirler".
Hadisin zahirinden onların gerçekten öldükleri ve ruhlarının cesetlerinden ayrıldığı anlaşılmaktadır. Bezar'ın rivayet ettiği Abdullah b. Reca hadisi buna delalet etmektedir; bize Said b. Mesleme, Musa b. Cubeyr, Ebu Emame b. Süheyl, Ebu Hureyre yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu bildirdi:
"Cehennem ehlinden payı (veya nasibi) en az olan Allah Teala'nın Cehennemden çıkardığı bir gruptur, hiç şirk koşmadıkları için Allah Teala onlara merhamet eder, düz geniş bir yere atılırlar, orada baklanın yeşermesi gibi yeşerirler, ta ki ruh cesetlerine girene kadar, derler ki:
"Rabbimiz; bizi ateşten çıkardığın ve vücutlarımıza ruhlarımızı geri getirdiğin gibi yüzlerimizi ateşten uzak tut" bunun üzerine Allah yüzlerini ateşten uzak tutar."
Miskin Ebu Fatima, Yeman b. Yezid'den, o daMuhammed b. Hamir'den, Muhammed b. Ali'den, onun babası ve dedesi yoluyla Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle dediğini bildirdi:
"Tüm muvahid ümmetlerden büyük günah işleyen, pişmanlık duymadan ve tövbe etmeden ölen herkes Cehennemin birinci kapısından girer; gözleri açılmaz, yüzü kararmaz ve şeytanlara komşu olmaz, zincirlerle bağlanmazlar, onlara ateş içirilmez, katrandan elbise giymezler, Allah Teala tevhid inancından dolayı sonsuza kadar bedenlerini, secdeden dolayı yüzlerini yakmayı ateşe yasaklamıştır, onlardan kimini ateş ayaklarına kadar kaplar, kimisi bir ay orada kalır sonra çıkar, kimisi bir yıl kalır sonra çıkar, onlardan orada en çok kalan dünyanın yaratıldığı ilk günden son güne kadar olan süre boyunca kalandır, Allah Teala onların çıkmasını istediği zaman, Yahudiler, Hıristiyanlar, diğer dinlerden olanlar ve müşrikler tevhid ehlinden Cehennemde bulunanlara şöyle derler:
"Siz Allah'a kitaplarına ve peygamberlerine inandınız ancak bugün hepimiz eşitiz, Allah Teala buna geçmişte hiçbir şeye kızmadığı gibi kızar, onları çıkarır ve Cennetteki bir su kaynağına götürür.
Allah Teala'nın şu ayeti şuna işaret etmektedir:
"Bir zaman gelecek ki inkâr edenler, keşke Müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır" (Hicr: 2)
Bu hadisi İbni Ebi Hatim ve başkaları rivayet etti. İsmail bu hadisi uzunca rivayet etti. Darakutni "Kitab'ul-Muhtenek"adlı kitabında şöyle dedi:
"Bu munker bir hadistir, Yeman muçhul bir adamdır, Miskin zayıftır, Muhammed b. Humeyr'i ise sadece bu rivayette gördüm."
Ateşte "ya Hennan, ya Mennan" diyerek Allah'a bin yıl yalvaran, sonra oradan çıkarılanların durumuyla ilgili Enes'in hadisi daha önce geçmişti.
Bize Muhammed b. Muaviye yoluyla Hazim b. Hasan'ın şöyle dediği bildirildi:
"Tevhid ehli ateşte bağlanmazlar, Cehennem bekçileri birbirilerine şöyle derler:
"Neden şu insanlar bağlanıyorlar ve neden şu insanlar ise bağlanmıyorlar", onlara şöyle bir ses gelir:
"Onlar gece karanlığında mescitlere giderlerdi".
Mervan b. Muaviye, Malik b. Ebi Hasan, Hasan'ın şöyle dediğini bildirdi:
"Kimi insanlar bin yıl sonra Cehennemden çıkar"
Hasan sonra şöyle dedi:
"Keşke ben onlardan biri olsaydım".
|
Eğer Allah Günahlarımı Sorarsa Ben de Mağfiretini Talep Ederim |
Ahmed b. Ebi Hevari şöyle dedi:
"Ebu Süleyman'ın yanına gittim ve onu ağlarken buldum, ona dedim ki:
"Seni ağlatan olay nedir?"
Şöyle dedi:
"Eğer Allah günahlarımı sorarsa, ben de mağfiretini talep ederim, eğer cimriliğimi sorarsa ben de keremini talep ederim, eğer beni ateşe koyarsa, ateş ehline Onu sevdiğimi bildiririm".
İbni Ebi Dünya, "Allah hakkında Hüsnü zan beslemek" adlı kitabında Ali b. Bikar yoluyla Hasan'ın Allah Teala hakkında zanla ilgili soruya şöyle cevap verdiğini bildirdi:
"Seni ve isyankarları bir yerde toplamamasıdır".
Selman b. Hakem b. Avane adamın birisinin Arafat'da şöyle dua ettiğini bildirdi:
"Ey Allah'ım Kalbimize tevhid inancını yerleştirdikten sonra bizi ateşle azaplandırma."
Salman dedi ki, adam sonra ağladı ve şöyle dedi:
"Senin af edeceğin konusunda hiçbir şüphem yoktur"
sonra ağladı ve şöyle dedi:
"Eğer günahlarımızdan dolayı bizi cezalandıracaksan bizimle kafirleri bir araya getirme çünkü biz Senden dolayı onlara düşmanlık gösterdik".
İbni Ebi Dünya şöyle dedi:
Abdullah b. Sayrafi şöyle dedi:
"Ömer b. Hatab Radıyallahu Anhu
"Onlar: Ölen kimseyi Allah diriltmez, diye olanca güçleriyle yemin ettiler" (Nahl: 38) ayetini okuyunca şöyle derdi:
"Ve biz de olanca gücümüzle Allah'a yemin ederiz ki, Allah ölen kimseyi diriltecektir. Hiç iki yemin bir arada olur mu?" der sonra aşırı bir şekilde ağlardı.
Ebu Nuaym kendi isnadıyla Avn b. Abdullah'ın şöyle dediğini bildirdi:
"Allah Teala bizi bir şerden kurtarıp sonra oraya geri çevirmeyecektir:
"Hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da O sizi tuttu ondan kurtardı" (Al-i İmran: 103),
Allah iki yemin sahiplerini bir arada tutmayacaktır:
"Onlar: Ölen kimseyi Allah diriltmez, diye olanca güçleriyle yemin ettiler" (Nahl: 38) ve biz Allah Teala'nın ölüleri dirilteceğine yemin ederiz."
Muhammad b. İshak es-Serrâc şöyle dedi:
"Bize Hammad b. el-Me'mun el-Kelbi bazı arkadaşlarından İbni es-Simak'ın şöyle dediğini bildirdiler:
"Harun Reşid beni çağırdığı zaman şöyle dedi:
"Dua et", yaptığım dua hoşuna gitti, duamda şöyle seslendim:
"Ey Allah'ım Sen şöyle buyurdun:
"Onlar: Ölen kimseyi Allah diriltmez, diye olanca güçleriyle yemin ettiler", ey Allah'ım biz de olanca gücümüzle ölen insanın dirileceğine dair yemen ederiz, ey Rab hiç iki farklı yemin sahibi bir arada olur mu?"
Ben dua ederken Harun ağlıyordu."
|
İman İle İlgili MeselelerŞefaatŞefaatin Tarifi:
1) Şefaat: Dua anlamına gelir.
2) Şefaatin örfi manası: Başkalarına hayır istemektir.
3) Şefaatin şer’i manası: Kıyamet günü Allah’ın şefaat için izin verdiği kimselerin kendilerine şefaat için izin verilen kimselere günahlarının bağışlanması ve cennete girme hususunda Allah’a dua etmesidir.
Şefaatin Delilleri:
Allah-u Teâlâ şöyle buyurdu:
“De ki: Şefaatin tamamı Allah’ındır.” Zümer 44
“O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?..” Bakara 255
“...O’ndan başka ne bir velileri ne de bir şefaatçileri yoktur...” En’âm 51
“Göklerde nice melekler var ki, onların şefaati hiçbir fayda vermez! Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olursa (bu müstesnadır).” Necm 26
Buhari ve Müslim’in ittifakla rivayet ettiği hadiste Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:
“Sonra Allah tarafından:
‘Başını kaldır ey Muhammed! Söyle, sözün dinlenir iste, sana verilir şefaat et, şefaatin kabul edilir’ denir. Ben bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd eder, sonra şefaat ederim...”
Buhari 7281, Müslim 193/322
Kimler Şefaat Eder?
Allah başta olmak üzere Melekler, Rasuller, Nebiler ve mü’minler şefaat ederler.
1) Allah-u Teâlâ’nın Şefaati
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“De ki: Şefaatin tamamı Allah’ındır.” Zümer 44
Amr bin Dinar, Cabir (Radiyallahu Anh)’ı Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den bu hadisi kulağıyla işittiğini söylerken dinlemiştir.
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Muhakkak Allah-u Teâlâ birçok insanları ateşten çıkarıp cennete girdirecektir!” buyuruyordu.
Müslim 191/317, Humeydi 1245, Tayalisi 1703, 1804, İbni Hibban 7483, Ahmed 3/381
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiği hadiste şöyle zikredilmiştir:
“...Sonra Allah-u Teâlâ:
‘Melekler şefaat ettiler, Nebiler şefaat ettiler, mü’minler de şefaat ettiler, şefaat etmedik bir merhametlilerin en merhametlisi kaldı’ buyurur ve ateşten bir kabza iki kabza kabzalayıp Allah için hiçbir hayır işlememiş, ateşin içinde yanarak kömür haline gelmiş insanları çıkarır. Kendisine ‘Hayat’ adı verilen bir suya getirir, onların üzerine o sudan döker...”
Müslim 183/302, İbni Huzeyme et-Tevhit 201
2) Meleklerin Şefaati
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiği hadiste şöyle zikredilmiştir:
“Sonra Allah-u Teâlâ:
‘Melekler şefaat ettiler.’ buyurur.”
Müslim 183/302, İbni Huzeyme et-Tevhit 201
3) Nebilerin Şefaati
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiği hadiste şöyle zikredilmiştir:
“...Sonra Allah-u Teâlâ:
‘Nebiler şefaat ettiler.” buyurur.”
Müslim 183/302, İbni Huzeyme et-Tevhit 201
4) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e Has Olan Şefaat
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e has olan şefaat şefaati uzmâdır. Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“...Böylece Rabb’in seni Makam’ı Mahmuda ulaştıracaktır.”
Makam’ı Mahmud: Büyük şefaat makamıdır.
İsra 79
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:
“Kıyamet günü insanlar küme küme olup her ümmet kendi Nebisinin arkasına düşerler ve:
−Ey falan bize şefaat et! Ey falan bize şefaat et! derler. En sonunda şefaat dileği Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e erişip nihayet bulur. Bu şefaat vakıası Allah’ın, Nebisi Muhammed’i Makamı Mahmud’a erdirdiği gün gerçekleşir.”
Buhari 4521, 4522
a) Şefaati’l-Uzmâ (Büyük Şefaat)
Bu hususta Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den şu hadisler rivayet edilmektedir. Enes (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah kıyamet gününde mü’minleri toplar. Onlar:
−İçinde bulunduğumuz bu durumumuzdan bizi kurtarması için Rabbimizden şefaat istesek derler. Müteakiben Âdem’e gelirler ve:
−‘Ey Âdem! İnsanların sıkıntı da olduğunu görmüyor musun? Allah seni kendi eliyle yarattı, meleklerini sana secde ettirdi ve her şeyin ismini sana öğretti. Bulunduğumuz bu durumdan bizi kurtarması için Rabb’in katında bizim için şefaatçi ol!’ derler.
Âdem:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlemiş olduğu o ağaçtan yeme hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Nuh’a gidin! Çünkü o, Allah’ın yeryüzü ahalisine gönderdiği ilk Rasuldür’ der. İnsanlar Nuh’a gelir ve ondan şefaat isterler.
Nuh:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve işlediği bir hatayı zikreder.
Sonra:
−‘Rahmân’ın Halili olan İbrahim’e gidin!’ der. İnsanlar İbrahim’e gelip ondan şefaat isterler.
İbrahim de:
−‘Ben buna ehil değilim!’ der ve onlara işlediği hataları zikreder.
Sonra:
−‘Fakat siz Allah’ın kendisine Tevrat’ı verdiği ve kendisiyle konuştuğu kulu Musa’ya gidin!’ der. Onlar da Musa’ya giderler.
Musa da:
−‘Ben buna ehil değilim! der ve bir hatasını zikreder.
Sonra:
−‘Fakat sizler Allah’ın Kulu, Rasulü, kelimesi ve ruhu olan İsa’ya gidin!’ der. Onlar İsa’ya gelirler.
İsa da:
−‘Ben buna ehil değilim! Fakat siz geçmiş ve geri kalmış günahları bağışlanmış bir kul olan Muhammed’e gidin!’ der. Bunun üzerine insanlar bana gelir. Ben de gider Rabbimin huzuruna izin isterim. Bana huzura girmem için izin verilir. Ben Rabbimi görünce hemen O’nun için secdeye kapanırım. Allah beni bu hal üzere bırakmak istediği kadar bırakır.
Sonra Allah tarafından bana:
−‘Ya Muhammed! Başını kaldır. Söyle, sözün dinlenir; iste, sana verilir; şefaat et, şefaatin kabul edilir’ denir. Ben, bana öğrettiği birçok hamdlerle Rabb’ime hamd ederim. Sonra şefaat ederim’ buyurdu.”
Buhari 7281, Müslim 193/322
b) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, Cennete Giriş İçin Ümmetine Şefaat Etmesi
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ben cennette şefaat edecek kimselerin ilkiyim!..”
Müslim 196/300
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın şefaatle ilgili uzun hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ya Muhammed! Başını kaldır, iste isteğin sana verilecektir; şefaat et şefaatin kabul edilecektir’ denilir.
Ben secdeden başımı kaldırır:
−‘Ya Rab! Ümmetim ya Rab! Ümmetim’ der şefaat dilerim.
Bana:
−‘Ya Muhammed! Ümmetinden üzerinde hesap ve sual olmayanları cennetin kapılarından sağ kapıdan cennete koy! Onlar cennetin bundan başka öbür kapılarında da insanlarla ortaktırlar’ buyurulacak’ dedi.”
Buhari 4513, 4514, Müslim 194/327
c) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Hesap Görmeden Cennete Gireceklere Şefaat Etmesi
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Ümmetimden bir zümre hesapsız cennete girer ki, onlar yetmiş bin kişidir! Onların yüzü ayın on dördü gibi parlar.’
Ukkaşe bin Mıhsan üzerinde bulunan çizgili elbiseyi kaldırarak:
−Ya Rasulallah! Beni de onlardan kılması için Allah’a dua et dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Ey Allah’ım! Bunu da onlardan kıl’ diye dua etti...”
Buhari 5870, 6542, Müslim 216/369
d) Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Büyük Günah Sahibi Mü’minler İçin Şefaati
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Şefaatim ümmetimden büyük günah sahibi kimseleredir.”
Ebu Davud 4739
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Her Nebinin, kabul edilmiş bir duası vardır. Her Nebi bu duasını kullandı. Bense duamı kıyamet gününde ümmetime şefaat etmek için sakladım. Ümmetimden Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayan kimseler İnşallah bu şefaate nail olacaktır!’buyurdu.”
Müslim 199/338
Avf bin Malik el-Eşcei (Radiyallahu Anh)’den Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bazı seferlerinde onunla beraberdik dedi ve uzun bir hadis zikretti. O hadiste şöyle dedi:
“Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bize geldi:
‘Bu gece bana Rabb’im tarafından bir melek geldi de şefaat etmemle, ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında beni muhayyer kıldı. Ben şefaat etmemi seçtim’ buyurdu.
Biz:
−Ya Rasulallah! Bizi şefaat edeceğin kimselerden kıl dedik.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Şüphesiz sizler şefaatime ehil kimselersiniz!’ buyurdu.
Sonra biz Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber bir takım insanlarla karşılaştık. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)onlara da:
−‘Bu gece bana Rabb’im tarafından bir melek geldi de şefaat etmemle, ümmetimin yarısının cennete girmesi arasında beni muhayyer kıldı. Ben şefaat etmemi seçtim’ buyurdu.
Onlar:
−Ya Rasulallah! Bizi şefaat edeceğin kimselerden kıl dediler.
Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Hazır olanları şahit tutuyorum. Benim şefaatime ümmetimden Allah’a hiçbir şeyi ortak yapmadan ölen kimseler nail olacaktır!’ buyurdu.”
İmam Acurri 806, Tirmizi 2558, İbni Mace 4317, Tayalisi 997, Abdurrezzak 20865, Ahmed 6/23, 28
e) Azabı Kesinleşmiş Bazı Kişilere Azabın Hafiflemesi İçin Şefaat Etmesi
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) amcası Ebu Talib’e azabının hafiflemesi için şefaat edecektir. Abbas (Radiyallahu Anh)şöyle dedi:
−Ya Rasulallah! Ebu Talib’e bir şeyle fayda sağladın mı? Şüphesiz o, seni daima muhafaza eder, senin için düşmanlarına karşı gazap ederdi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Evet, o, topuklarına kadar ateş havuzunun içindedir. Ben olmasaydım muhakkak o, ateşin en aşağı derekesinde olacaktı!’ buyurdu.”
Müslim 209/357
5) Mü’minlerin İman Üzere Ölen Kimselere Şefaat Etmeleri
Ebu Said el-Hûdri (Radiyallahu Anh)’ın şefaat ile ilgili rivayet ettiği uzun hadiste:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘...Mü’minler ateşten kurtulup emin olduklarında nefsimi elinde bulunduran zata yemin ederim ki, mü’minlerin ateşe giren kardeşleri hakkında Rableriyle mücadele etmesi birinizin dünyada iken kendi hakkı için arkadaşıyla mücadele etmesinden daha şiddetlidir.
Mü’minler:
−‘Ey Rabb’imiz! Kardeşlerimiz bizimle beraber namaz kılıyor, oruç tutuyor, hac ediyorlardı, sen onları ateşe girdirdin!’
Allah:
−‘Gidin onlardan bildiklerinizi oradan çıkarın!’ buyurur. Mü’minlerse onların yanına gelir, onları yüzlerinden tanırlar. Ateş onların suretini yemez yüze ateş ulaşmaz! Ateş onlardan kiminin bacağına kadar isabet etmiştir, kiminin diz kapağına kadar isabet etmiştir! Oradan birçok beşeri çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimseleri çıkardık’ derler. Sonra mü’minler döner tekrar konuşurlar.
Allah da onlara:
−‘Gidin kalbinde bir dinar ağırlığınca iman olan kimseleri çıkarın!’ buyurur. Birçok halkı çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabbimiz! Emrettiğin kimselerden hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler.
Allah-u Teâlâ:
−‘Dönün kimin kalbinde yarım dinar ağrılığınca iman bulursanız onu oradan çıkarın!’ buyurur. Onlar birçok halkı oradan çıkarırlar.
Sonra:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimselerden hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler.
Bu durum Allah-u Teâlâ’nın:
−‘Gidin kalbinde zerre ağırlığınca iman bulunan kimseleri oradan çıkarın!’ buyurması ve onlarında birçok halkı oradan çıkarmasına kadar devam eder.’
Ebu Said (Radiyallahu Anh):
−Kim, bu hadise inanmazsa Allah-u Teâlâ’nın:
“Şüphesiz Allah zerre kadar zulmetmez! Zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından da büyük müKâfat verir.” Nisâ 40 ayetini okusun dedi, sonra hadisi anlatmaya devam etti:
Sonra mü’minler:
−‘Ey Rabb’imiz! Emrettiğin kimseleri çıkardık kendisinde hayır olan hiç kimseyi orada bırakmadık’ derler...’ buyurdu.”
Müslim 183/302
El-Mikdam bin Ma’di Yekribe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Allah indinde şehid için altı haslet vardır:
1) Dökülen ilk damla kanı ile günahları bağışlanır.
2) Cennetteki makamı kendisine gösterilir.
3) Kabir azabından korunur.
4) En büyük korkudan emin olur.
5) Kendisine iman hüllesi giydirilir.
6) Hurü’l-İyn ile evlendirilir ve akrabalarından yetmiş kişiye şefaatçiliği kabul edilir’ buyurdu.”
İbni Mace 2799, Tirmizi 1663, Ahmed 167330
6) Mü’minlerden Şehitlerin Şefaati
Nimran bin Utbe ez-Zimari şöyle tahdis etti:
Biz yetim idik Ümmü’d-Derda’nın yanına girdik. Bize dedi ki:
−Size müjdeler olsun! Ben Ebu’d-Derda’nın şöyle dediğini işittim:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Şehid kendi ehlinden yetmiş kimseye şefaat edecek!” buyurdu.
Ebu Davud 2522
Şefaati İspat Hususunda İnsanlar Üç Kısma Ayrılmıştır
1) Müşrikler, Hristiyanlar ve tasavvuf müntesiplerinden haddi aşan sapık bidatçılar, tazim ettikleri kimseleri Allah ile kendi aralarında vasıta ve şefaatçi edinirler, bunun için de bazı ibadet çeşitlerini onlara sarf ederler.
2) Hariciler ve Mutezile, günahkâr kimselere şefaat edilmesini inkâr ederler.
3) Ehli sünnet, iman üzere ölen kimselere şefaat olunacağını ikrar edip kabul etmektedirler.
Bu hususta İbni Teymiye şöyle demiştir:
“Müslümanlar Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kıyamet günü Allah kendine izin verdikten sonra hesabın başlaması için şefaat edeceği üzere icma etmiştir. Ehli sünnet şefaat konusunda sahabenin ittifak ettiği hususlarda hem fikirdir. İttifak edilen hususlardan bir tanesi de büyük günah sahibi kimselere Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şefaat edeceğidir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şefaati Mutezilenin zannettiği gibi sadece sevabın artması ve derecelerin yükselmesi için değildir! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in birçok şefaati vardır bunlar yukarda zikredildi.
1) Müşriklerin, Hristiyanların vb Şefaat Hususundaki İnançları
Müşrikler, Hristiyanlar ve tasavvuf müntesiplerinden haddi aşan sapık bidatçıların şefaat hususunda ki akideleri sahih değildir! Çünkü onlar tazim ettikleri varlıkların Allah katındaki şefaatini dünyada insanlar arası bilinen hatır atma ameline dönüştürmektedirler. Oysa Allah katındaki şefaatle insanlar arasındaki şefaat arasında fark vardır. İnsanların yanındaki şefaatçi şefaat olunana bir aracı ile müracaat eder ve onu aracı yapar. Allah katındaki şefaat, insanların yanındaki şefaatin hilafına sadece O’nun izninden sonra olur:
“Allah’ın razı olup izin verdiğinden başkasına şefaat edemezler ve onlar, O’nun korkusunda titrerler.”
Enbiyâ 28
İnsanların yanındaki şefaatçiler, şefaat talep edilen kimseye tesir etme güç ve imkânına sahip olabilirler. Allah katındaki şefaatçilerin Allah’a tesir etme vb. bir imkânı yoktur.
2) Harici ve Mutezilenin Şefaat Hususundaki Görüşleri
Hariciler ve Mutezile ümmetin günahkârlarına şefaat edilmesini inkar edip bu hususta nakli ve akli deliller ileri sürmüştür.
Nakli delilleri: Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse, kimsenin cezasını çekmez; kimseden şefaat da kabul edilmez; kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz!”
Bakara 48
“Yaptığınız her harcamayı veya adadığınız her adağı Allah bilir. Zalimlerin hiç bir yardımcısı yoktur!”
Bakara 270
“Onları yaklaşan güne karşı uyar! Zira yürekler, boğazlara dayanmıştır; yutkunur dururlar. Zalimlerin ne bir dostu ne de sözü dinlenir bir şefaatçileri yoktur!”
Gafir 18
“Üzerine azap kelimesi (hükmü) kesinleşeni mi, sen ateşte bulunanı mı kurtaracaksın?”
Zümer 19
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“İnsanların arasını bozmak için söz taşıyan, devamlı içki içen, babasına ve annesine asi olan kimseler cennete giremez!”
Nesei 8/284, Darimi 2/112, Ahmed 2/201, İbni Huzeyme 237, 237
İbni Münir Keşşaf’a yaptığı talikte şöyle demektedir:
“Haricilerin şefaati inkârı, itaatkâr kimselere itaatleri için mükâfat, isyankâr kimselere de masiyetleri için ceza akıllarınca Allah’a vaciptir demelerindendir.”
Haricilerin şefaati inkârdaki bu halleri akıllarını her şeyin üzerinde tartışılmaz ölçü ve tek hâkim kabul etme sapıklığının neticesidir. Haricilerin bu görüşü mutezilenin her fırsatta övgüyle dile getirdiği sapık görüşlerinden biridir. Mutezile günahkârlara şefaat edileceğini inkâr edip onu da mezkûr ayetlerle delillendirirken, şefaati ispat eden ayet ve hadisleri görmezlikten geliyor veya onlara gözlerini tamamen kapatıyorlar.
Özellikle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ümmetin büyük günah işleyenlerine yapacağı şefaati ret etmektedirler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Şefaatim ümmetimden büyük günah sahibi kimseleredir!” buyurduğu halde, Mutezilenin önde gelen sabıklarından Ebu Ali el-Cubai şöyle demektedir:
“Nebi günah sahibi kimselere şefaat edemez, böyle bir şeyi yapması ona caiz değildir! Çünkü sevaba layık olmayan kimseye sevap vermek çirkin bir iştir. Onun müstahak olduğu şey devamlılık üzere ateşte kalmasıdır. Hal böyle olunca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şefaatiyle o kimse ateşten nasıl çıkar?”
Şerhu’l-Usul 688
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hadisinde görüldüğü gibi, büyük günah sahiplerine şefaat edilmesi anlatılıyor. Hadisi reddeden Cubai ise büyük günah sahibine sevap verileceğini ve bunun çirkin olduğunu söylüyor. Günahkâr bir kimsenin günahının bağışlanması ayrı şey şefaatle günahının sevaba çevrilmesi ayrı şeydir. Mutezilenin ayağının kayıp dalalet çukuruna düşmesinin sebebi, büyük günah sahibi kimselerin, ondan tevbe etmeden ölürse ebediyen ateşte olduğunu; diğer hususlardaki iman ve amellerinin ona fayda vermeyeceği iddia etmelerindendir.
Ehli sünnet ise hariciler ve mutezilenin tam tersine büyük günah sahibi kimseler tevbe etmeden ölürlerse, onların Allah’ın meşietinde olduğunu dilerse affedeceğine dilerse azap edeceğine inanmaktadırlar. Biraz önce zikredilen hadis ise Ehli sünnetin bu görüşüne açık bir delildir.
Mutezilenin şefaati reddederken delil olarak zikredip tutunduğu ayetler, kıyamet günü gerçekleşecek şefaati ispat eden ayetlerden ayrı ayetlerdir. Mutezile ise onlara karşı tam bir körlük içindedir. O ayetlerden bir kaç tanesini burada zikredelim.
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?..” Bakara 255
“Allah’tan gayrı dua ettikleri şeyler, şefaat etmeye sahip değillerdir! Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bundan müstesnadır.” Zuhruf 86
“O gün Rahmânın izin verip sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez!”
Ta-Ha 109
Bu ve benzeri şefaati ispat eden ayetler Kur’an’da çoktur. Onlardan bazısını şefaatin delilleri kısmında zikrettik.
Şefaati nefyeden ayetlere gelince, selefin onlardan anladığı Mutezilenin anladığının tam tersinedir. Bunun izahı şöyledir:
Mezkur ayetlerde nefyedilen şefaat ile kastedilen müşrik ve Kâfirlerin umduğu kendilerini Allah’ın elim azabından kurtarıcı şefaattir. Onların bu zannını Allah-u Teâlâ şöyle beyan ediyor:
“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda vermeyecek şeylere tapıyorlar ve: ‘Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir!’ diyorlar.”
Yûnus 18
Bunlara Allah’ın sevip kendisinden şefaat etmek üzere razı olduğu hiç kimse şefaat etmeyecektir. Kendilerinin tazim edip şefaatini umduğu kimselerin şefaati de fayda vermeyecektir.
Bu hususta Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
“Sizi şu yakıcı ateşe sürükleyen nedir? Dediler ki: Biz namaz kılanlardan olmadık. Yoksula da yedirmezdik. Boş şeylere dalanlarla beraber dalardık. Ceza gününü yalanlardık. İşte böyle iken ölüm bize gelip çattı. Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez!”
Müddessir 42, 48
“Onlar ve azgınlar tepe takla cehenneme atılırlar. İblisin bütün askerleri de. Onlar orada (tazim ettikleri evliyalarıyla) çekişerek derler ki:
−Vallahi biz apaçık sapıklık içindeymişiz. Çünkü sizi Âlemlerin Rabb’ine denk tutuyorduk. Bizi o suçlulardan başkası saptırmadı. Şimdi artık bizim ne şefaatçilerimiz var. Ne de candan bir dostumuz.”
Şuara 94, 101
Öte yandan Mutezilenin kullandığı:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:
“İnsanların arasını bozmak için söz taşıyan, devamlı içki içen, babasına ve annesine asi olan kimseler cennete giremez!”vb. hadislere gelince Ehlisünnetin bu gibi hadislere bir kaç yönden izahı vardır.
Onlardan bir tanesini burada zikretmekte yarar görüyorum:
“Bu gibilerinin cezası cennete girmemektir! Ancak Allah-u Teâlâ kerem edip onları bağışlar ve cennetine kor. Çünkü Allah Müslüman olarak ölen hiç kimseyi ateşte ebedi olarak bırakmayacaktır
Buna Allah’ın:
“Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz! Bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar...”
Nisâ 116
“Bir zaman gelir ki, Kâfirler keşke Müslüman olsaydık diye arzu ederler.”
Hicr 2
Ayetlerinin tefsirinde anlatılan ifadeler şahitlik eder. İbni Cerir tefsirinde rivayet ettiğine göre, İbni Abbas ve Enes (Radiyallahu Anhum) bu ayeti şöyle tefsir etmişlerdir:
“Allah günah sahibi kimseleri müşriklerle beraber ateşte hapsedince, müşrikler mü’minlere:
‘Dünyada iken Allah’a ibadet etmeniz sizden hiç bir şeyi gidermedi’ derler. Bu söz Allah’ı kızdırır, akabinde rahmeti ve fazlı ile mü’minleri oradan çıkarır da cennete kor. İşte bu anda Kâfirler:
‘...Keşke Müslüman olsaydık!’ diye temenni ederler.”
İbni Cerir 14/3, 4, İbni Kesir, 4/442, 443, Tefsiri İbni Atiyye 8/280
3) Ehli Sünnetin İspat Ettiği Şefaat
Ehlisünnetin ispat ettiği şefaate gelince onun şartları vardır:
a) Allah’ın şefaatçiye şefaat için izin verilmesi.
“O’nun izni olmadan kendisinin katında kim şefaat edebilir?”
Bakara 255
“O’nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez!..”
Yûnus 3
b) Allah’ın şefaat olunacak kimseden razı olması.
“Göklerde nice melekler var ki, onların şefaati hiçbir fayda vermez. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseye izin verdikten sonra olursa (bu müstesnadır)!”
Necm 26
“Allah’ın razı olup izin verdiğinden başkasına şefaat edemezler ve onlar, O’nun korkusunda titrerler.”
Enbiyâ 28
Şefaat Talebi İçin Allah’tan Gayrına Dua Edilmez!
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den yahut başkalarından:
−Bana şefaat ya Rasulallah! Bana şefaat et ey filanca! Gibi ifadelerle şefaat talep edilmesi doğru değildir.
Ancak bir kimse:
−Ey Allah’ım! Rasulünü benim hakkımda şefaatçi et der dua ederse bu müstesnadır, bu caizdir. Bunun delili ise Osman bin Hanif (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği hadiste şöyle demiştir:
“Gözleri görmeyen bir adam Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi ve:
−Bana şifa vermesi için Allah’a dua et dedi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−‘Dilersen dua ederim ama istersen sabret! Sabretmen senin için daha hayırlıdır!’ buyurdu.
Adam:
−Allah’a dua et dedi.
Osman bin Hanif (Radiyallahu Anh) dedi ki:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona abdest almasını, abdestini güzel yapmasını ve şöyle dua etmesini emretti:
−‘Ey Allah’ım! Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i benim hakkımda şefaatçi et!’ dedi.”
Tirmizi 3811, İbni Mace 1385, Ahmed 4/138
..
|
Derleme : Yavuz Tellioğlu
.